Tatil Anılarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tatil Anılarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2021 Çarşamba

Plansız Tatil'e Son 5

Herkese Merhaba,


Uzundur tatil anılarımı yazmıyordum, çünkü tatile de gidemiyordum :) Ada'ları rotaya alıp 6 gece 7 gün bir kaçamak yapmak iyi gelecek :)

İlk etabı; Bozcaada'yla başlayıp Gökçeada'yla tamamlanacak akabinde son ayağını da, Bayram haftası memleketle kapatmak iki hafta yat yuvarlan kalk gez ye iç, aile saadetinin hasretinin dibine vur deyip, kürkçü dükkanına dönmek hedefim..


İlk kez bir tatil için önden araştırmalar, gezilecek yerler, ye iç mekanlar bakmadığımı itiraf ediyorum. Oldukça kafa bir ekiple bu ilk etabı alacağız. Spontane kafa nereye biz oraya modunda olacağız... Sanırım ondan mütevellit, araştırma ihtiyacı da hissetmiyorum. Ya da paslandım :) Boşuna dememişler işleyen demir ışıldar diye. Gezmeye gezmeye, gezi planı yapmayı unutmuşum. ve hatta hazırlık aşamasını bile ağırdan alıyorum. Halen eksik gedik birşeyler var mıdır diye düşünüp, nelerin eksik olduğuna bile bakamıyorum. Ya gerçekten çok yoruldum, ya da içimde gezgin melek yerine, bezgin melek var :)


Yok yok gezgin olanı tercih ederim...


Sevgiler,


Melek

5 Temmuz 2019 Cuma

Kalbim Ege'de Kaldı...

Herkese Merhaba,

Bir gecede oturup belirlediğim rota'yı devreye almaya saatler kala, hadi sizle de paylaşayım dedim.
Kardeşlerim ve kızımla ilk tatilimiz olacak, inşallah güzel de olacak...

Çıkış noktası Angara, ilk durağımız Balıkesir Cunda... 3 gece konaklama, tarihi sokaklara dalma, geceleri denize nazır demlenme, gündüzleri de deniz bla bla..

Sonraki rota İzmir Alaçatı, gecesine hakkını vermece, oradan ver elini Şirince, 1 gece de orada tadımca...

Ve son durak Muğla Datça, 3 gece de sana doymaca...

Detaylı anlatımsa tatil soınrasına ;)

Sevgiler,

Melek

13 Haziran 2019 Perşembe

Bayram'da Karadeniz Çıkarması...

İçinde bolca huzur barındıran bir yolculuk....

Yenilenmiş olmak, hücrelerime kadar üstelik :). Aile müthiş bir şey.. Koşulsuz sevmek, sevilmek, hissedilmek..

İyi ki dediklerim, iyi ki varsınız, bir kez daha ne mutlu bana ki dedirttiniz...

Yolculuğun Ankara-Samsun arasını Alişimle bol muhabbet, bol bol çay-kahve-sigara molası alarak yaklaşık 5,5 saatte tamamladım. Sonra Samsun Otogar'da Gardaşımı beklemece faslı, belki uyuruz umuduyla bir 3,5 saat beklemece. Yolculukta uyuyup dinlenen tek yolcu kuşkusuz minnoşum Alya'mdı. Dayısı geldi, biz kahvaltı için merkezde bir mekana geçtiğimizde tarafımca uyandırıldı :). Ve gözlerini açar açmaz ışıldadı... Gülücükler dağıtarak dayısına sarıldı, minnoş bile Karadeniz'in karşı konulmaz huzuru ve mutluluğuna uyandı... E ne de olsa Karadeniz genlerinde var ;).
Ctesi günü kahvaltı-hayvanat bahçesi-çocuk parkı ve deniz sefası ile 11:00'e kadar Samsun'da 11:00'den gece 00:30 civarına kadar da ikinci durağımız Ordu'da devam etti. Tabisi Bidenem ve Gönüldaşımın ev sahipliği eşliğinde... Ben biraz uyuyup kendime geleyim desemde Alyoş sağolsun fırsat vermedi :). Ve 00:30'dan 02:15'e kadar da son durak memleket paşasına yol almaca, yol üzeri Alişim'i bırakıp eve sevdiceklerime kavuşmaca... Tabi hoşgeldin hoşbulduk muhabbetini kısa kesip dişlerimi fırçalayıp soluğu yatakta aldığımı itiraf etmeliyim ve pazar gününü neredeyse yatakta geçirişim :)...

Ama ailemle bir sofranın etrafında toplanmak o nasıl bir keyif anlatılmaz yaşanır.. Diğer iki kuzum Azra'm ve Asya'mda evde hazır olunca değme keyfime...

Trabzon'a her ayak bastığımda saçıma da bir bakım yaptırırım ki Ali yine harikalar yarattı... Saçıma altın dokunuşlarını yaptı..

Sonra Bayram faslı... Bir kuble huzur yeri Maçka'da... Gece geç saatlere kadar tüm sevdiklerimle semaver keyfi... çocuklaşmaca oyun fasılları ve dahası...

Nedense her memlekete gittiğimde aynı karşı konulmaz hislere gebe kalıyom, dönmek istemiyorum...

Sevdiklerimle olunca başka kimse olmasın, sonsuza kadar o anda kalayım kafası oluyor.. Vazgeçemediğimiz mekanlarda laklaklarımız... Uzun sokakta volta atışlarımız, bir pide keyfi için Sürmene'ye gidişimiz :) Çay için Faroz'a uğramadan olmaz deyişimiz... aynı dili konuşup, aynı şeyleri yapmaktan hiç sıkılmadığımız o mini çoğunluk bana hep yetiyor, hep onlar olsun gerisi boş dedirtiyor. Çok çok ihtiyacım vardı, aylardır kafa dumanlıydı yorgundu lakin, oraya gittim reset attım geldim... Üstelik yanıma Annem ve Babamı da katarak... Daha ne isterim ki? 

Darısı Temmuz Planımıza...

Sevgiler,

Melek




24 Nisan 2019 Çarşamba

Teknolojinin Olmadığı Bir Huzur...

Herkese Merhaba,

23 nisan tatilini fırsat bilip minik kuşumla ilk anne kız tatilimizi tecrübeledik.. Yolda minnoş biraz mızırdadı bir kısmını uykuyla geçirdi falan, ama yaklaşık 3 saatlik mesafede sorunsuz bir yolculuk yaptığımızı ifade edebilirim.. Gittiğimiz yerse Bolu Mudurnu'ya bağlı Bekdemirler Köyü'ndeki bir tesisti. Bungalov evlerin olduğu önünden deresi akan oldukça sessiz ve huzurlu bir lokasyon.. Son zamanlarda yaşadıklarımı düşününce benim için pahabiçilmez bir kaçış rotası oldu... Bir gece geçirdik gayet de güzel geçti, hatta Alyoş dönmek istemedi, gidişte Nallıhan üzeri gidip, dönüşte Abant üzeri döndük, minnoşuma Abant'ın karlı silüetini de gösterebilmiş oldum... Sizinde arada bir kendinizle başbaşa kalma ihitiyacınız olursa gidilecek rotalar arasına almanızı şiddetle tavsiye ederim. Tesisin mutfağı karadeniz ağırlıklı, pide balık çeşitleri veriyorlar. Ancak benim gibi yanınızda minik ve yeme sorunu olan misafirler olacaksa onun için yanınızda birşeyler götürmenizi ekleyeceğim.. Daha önceki tatillerimizden tecrübeli olduğum için, yanıma çorba, meyve ve kuruyemiş almayı ihmal etmedim :)...

Yolculuk Başlasın :)

Kaldığımız Ev









Serin Vadi Ahşap Evleri

Abant
Abant
Not: Tesiste gsm operatörleri çekmiyor, internet yok... iletişim için odalarda dahili telefon bile yok :) Herşey eski usül, yüzyüze iletişim... Acil görüşme yapmanız gerekirse, yola çıkıp 2-3km Bolu ya da İstanbul istikametinde yol alırsanız, hat geliyor ;)

Sevgiler,

Melek

9 Ocak 2018 Salı

Bebekle İlk Seyahat..

Herkese Merhaba,

Evet kızıma hamile olduğumu bilmeden de diyar diyar gezer idim.. O hayatıma geldi, bende yoluma, onu da katıp devam ettim..
İlk seyahatimiz kızım daha 35 günlük iken memleketime yani Trabzon'a oldu. Minişim anneciğini hiç üzmedi, yolculuk süresince uyudu. Ben de bebekle yolculuk nasıl olmalı diye biraz araştırma yapmıştım özellikle uçağın kalkış ve iniş süresince basınçtan etkilenmemesi için gerekli önlemleri aldım ve ilk yolculuk hiçte korkulacak cinsten olmadı. Sanırım bebekli yalnız seyahatlerde tek sorun hem bebeği hem de valizi kontrol etmek 😜. Gerçi bebek arabası öyle durumlarda çok yardımcı oluyor, bebiş güvenli bi şekilde arabsındayken siz valizi alabiliyorsunuz. Lakin, uçağa biniş ve uçaktan inişlerde arabayı verip/teslim alma kısmı biraz sıkıntılı oluyor, şöyleki, uçağa binişlerde o arabayı sizin katlayıp vermeniz, inince de alan görevlilerinden alıp arabayı sizin açmanız gerekiyor yani bebekle birlikte bu işler ellerinizden öpüyor. Her defasında alan görevlilerinden Alya’yı tutmalarını rica ederek bu süreci işlettim. Ha bide bazen uçuş saatinize bağlı olarak inişlerde arabayı vermedikleri de olabiliyor ki başıma geldi o en beteri, valiz alım noktasında hem arabayı al hem valizi al bi de bebeği kontrol et tam bir işkence! O sorunu da Alya 4. Ayını doldurunca kanguru alarak aştım 😂. Ayrıca yazmadan geçemiycem,  bebek arabası seçimi de çok önemliymiş onu da her arabayı aç-kapa yaparken tekrar tekrar anlıyorum, ben araba seçimini, arabamın bagaj hacmine göre  belirleme hatasıyla yaptım. Tek elle açıp/kapayabileceğiniz bir seçim yapmanızı tavsiye ederim. Ha şu da var ilk bir yaşa kadar sadece ana kucağı kullanıldığı için bence siz, yineliycem, mecbur kalmadıkça yalnız seyahat etmeyin! (Ana kucağını sök tak tantanası malum). Bebekli yolculuklarda, bir sıkıntı da güvenlik kontrol noktalarından geçiş. Benim geçişlerde ailem hep yardımcım oldu eşyaları gönderme faslında Alya onlara emanetti, lakin uçaktan inip valizi alma işi hep sıkıntılı geçti 😒. O sebep siz siz olun yine ve yeniden yazıyorum, mecbur kalmadıkça tek seyahat etmeyin. Ha şunu da itiraf etmekte fayda var, Alya saolsun onu her gören istem dışı yardımıma koştu 😂😂.

Bu arada Alya ile 1., 3., 4., 6. ve en son 7.5 aylıkken olmak üzere birçok seyahetimiz oldu. Sadece son uçuşumuzda uyku saatine denk geldiği için huysuzluk yaptı, onda da yan koltukta oturanlar sağolsun kuzunun ilgisini dağıtacak şeyler yapıp seyahati tamamlamamıza yardımcı oldular 😬. Bu seyahatlerin tamamı Trabzon-Ankara hattıydı... Bi aksilik olmazsa bir sonraki rota minnoş 13 aylıkken yurtdışına olacak bakalım biz kahramanları neler bekliyor (bu sefer babamız yanımızda olacak, yani, inşallah 🤫)?

Sevgiler sevgiler


Melek

4 Şubat 2017 Cumartesi

Kezo Pariste Vol.2

Herkese Merhaba,

Paris güncesini aralıyoruz...

İkinci güne Versay sarayında (Palace of Versailles/ Le château de Versailles) başlamaya ne dersiniz? Günlerden Pazar (25.10.2015), ve sevgilimle erken denilecek bir saatte kalkıp yollara düşüyoruz, çünkü saray kaldığımız lokasyona ortalama 1 saat mesafede bir yerde. Seyahatimizi planlarken  "kesinlikle gezilecekler" listesinin biletlerini online almak adetimdir, haliyle saray biletlerini de önceden aldım.. Ancak saraya vardığımızda karşılaştığım manzara tam anlamıyla soğuk duş etkisi yaptı, aylardan ekim olduğu için hava da biraz soğuk, üzerine akla zarar sıra (biletli olanlar için), yılan gibi kıvrıla kıvrıla ortalama 1.5 saatin sonunda girişe varabildik.. Saray klasik avrupa çizgisini yansıtıyor, odadan odaya geçiş sistemi biraz garip geldi bana, mahremiyet yok sanırım bu sarayda :).. En etkileyici bölüm Aynalar salonu kuşkusuz, ama sarayın devasa pencerelerinden görünen arka bahçe enfesti..Birde Napolyon'a ait bölümü beğendiğimi ifade etmeliyim. Kral ve Kraliçeye ait yatak odaları hemen belli oluyor :). Kraliçenin odası çiçekli böcekli.. Kralın yatağına da tabiri caizse asansörle çıkmak gerek.. Bu nasıl bir kompleksse artık.. Sarayın gezilen bölümü bitince bir umut bahçesine de bilet alıp gezeriz diye düşündüm, ancak oradaki korkunç sırayı görünce hemencecik vazgeçtim, ama size tavsiyem mutlaka gezin! Biletleme işlemlerinizi de benim gibi online yapın derim, zaten biletleme için seçenekler sunuluyor. Bahçesinin bu kadar büyüleyici olması sanırım geçmişteki alışkanlıkları sayesinde. Malum sarayda tuvalet yok, vaktiyle saray sakinleri de ihtiyaçlarını görüp atıklarını bahçeye savurdukları için, bahçe fazlasıyla nasiplenmiş (tabi bu hikaye gerçek mi uydurma mı bilemem). Gördüğüm olağanüstü bir botanik park :)...
Tiplere Gel...


Aynalar Salonu

 Saraya veda edip, soluğu meşhur opera binasının önünde aldık :)...
"Opéra National de Paris"
Opera'ya yürüme mesafesinde olan Galeries LaFayette'yi de gezelim istedik ancak kapı duvardı.. Pazar günleri kapalıymış öğrenmiş olduk.. 

Sonra soluğu kaldığımız lokasyona oldukça yakın bir yerde yani Montmartre'de aldık.. Şairler ve Ressamlar tepesi olarak da ün salmış bu lokasyon daracık sokakları ve şehre tepeden bakan   Sacré-Cœur Bazilikası ile öne çıkıyor. Vaktinde de pek çok ünlüye ev sahipliği yapmış, kimlere mi? Pablo Picasso, Salvador Dali, Claude Monet, Vincent van Gogh ve Amedeo Modigliani. Bu bölgede sokak ressamlarına portrenizi yaptırabilirsiniz. Küçük butiklerden Paris hatırası bazı parçalar alabilirsiniz. Kurabiye ve çikolata görselleriyle davet eden dükkanları da pas geçmeyin derim.. 
Sacre Coeur
Paristeki son günümüzde Montmartre'yi tekrar ziyaret ettik, Sevgilimin ısrarı ile yaşlı bir amcaya (ressama) portremi yaptırdım, bana benzetti mi tabiki hayır :), bide ressam, çok matahmış gibi, beni Mona Lisa'ya benzetmeyeydi iyiydi :P..
Günü tabi bu şekilde bitirmedik, ne mi yaptık Notre Dame katedraline gittik, akşamları turistik yerlerde hep bir hareket oluyor, bu nedenle önemli lokasyonları hem gece hem gündüz görecek şekilde planladık.. Yanımızda plastik bardaklarımız ve kırmızımız ile :)... Bence Pariste yapılacak en güzel şey turistik bir lokasyona ya da nehre karşı keyif yapmak...
Notre Dame
 ve eve dönüş ve gece ışıklarında Moulin Rouge...


Devamı gelecek tabi..

Sevgiler sevgiler,

Melek


 

14 Aralık 2016 Çarşamba

Bonjour de Paris....

Herkese Merhaba,

Şimdi romantikler şehri mi desem, modanın başkenti mi desem, avrupanın incisi mi bilemedim... Birçok şair'e ve ressam'a ilham kaynağı olan bir yere gidelim.. Ekim 2015'te ziyaret edip, bir yıl sonrasında kaleme alması da ayrı bi komedi ama olsun :) Buyursunlar,

Ekim ayı sevdiceğimin doğum ayı olunca onun için tabisi birşeyler tasarruf etmek kaçınılmaz, doğduğu günde Paris'te Eiffel Kulesinin altında olmayı hayal etmek de baya bir etki yarattı hem bende hem de onda :)
Tabi herzamanki gibi hızlı bir blog taraması, yapılacak edilecekler listelemesi, paris şehir ve metro haritaları üzerinde çalışmaca derken, gün begün rotamız fixlendi. Seyahatimiz sevgilimin doğumgününde yani 24 Ekim 2015'te İstanbul aktarmalı olarak Esenboğa'dan başladı. O gün yağmurlu bir ankara sabahıyla güne başlayıp, durgun bir İstanbul'la yola devam ettik. İstanbul'da uşuş öncesi sigara molası için çıktığım balkonda -alnımda sanki Paris'e gider- yazıyormuşçasına bir teyze yanımda bitti. Yolculuk nereye diye de sormayı ihmal etmedi. Paris diyince, bende oraya gidiyorum diye direk muhabbete girdi. Zaten yıllardır ailesi ile orada yaşıyormuş. Torunları için aldığı pasta börek çörek yüzünden (böyle dediğime bakmayın, 2 kocaman ve dolu çanta) gişedeki memur sorun çıkartmış, uçağa alırken de özellikle kontrol edecem diye ihtar çekmiş, teyze de benden yardım talep etti. Tabi karışık ortamda bu da nesi, güven olur mu soruları kafamın etrafında tur atarken yanımıza Selçuk geldi. Kadın iki kişi olduğumuzu da görünce daha da bi sevindi iyi mi? Güven oluşturmak için ilkin çantaların içini gösterdi, sonra o çantalar azmışçasına bir de free shop'tan ailesi için sigara alma faslı geldi, bizden de birer paket almamızı istedi :) Neyse, şaşkınlıkla orayı da aşıp nihayet gate'e varabildik. 3,5 saatlik bir uçuşun ardından CDG havalimanına vardık. Teyze uçaktan iner inmez yine bir yığın valiziyle yanımıza geldi, eşi bu havalimanında çalışıyormuş, karşılamaya da damadı gelecekmiş. Bizi de gideceğimiz yere bırakabileceklerini söyledi. Biz eşiyle de ayak üstü tanışıp teşekkür edip elinden nihayet kurtulduk. İlkin havaalanındaki metroyla merkez gar'a (Gare du Nord) ordan da yine metro aktarmasıyla kalacağımız evin 50m mesafesindeki durağa geldik. Metro'dan caddeye ilk çıkınca tüm ihtişamıyla Moulin Rouge bizi karşıladı.

Büyüleyici... tabi kalacağımız lokasyonun bu kadar seçmece olduğunu öngörememekte komedi. Apartmanın girişinde pavyonumsu bir yer var. Sağlı sollu sex shoplar'da cabası. Bu şaşkınlıkla nihayet eve vardık, bi soluklanma üst baş değişim ve tabi kendimizi paris sokaklarına salıverdik :).

Louvre müzesine yakın bir metro durağında inip, akşam ışıklarında louvre müzesi avlusunda takılmaca, sonrası şanzelizeee.... rengarenk ve etkileyici tabisi, cadde boyu pasajlar göz taramasından geçirildi tabi, zafer takına varılıp geri dönüldü niye mi tabiki laduree için.








Lezzetli macaronları deneyimlendi. Sonra ünlü markaların olduğu caddeye sapılıp, oradan da eiffel'in ışık seli izlenerek eiffel toıwer'a varıldı. Sonrası sevgilinin gününü kutlamaca :)





İlk günü bu koşturmacalarla tamamlayıp asıl programa ertesi gün tam gaz devam edildi ;)

Devamı gelecek...

Sevgiler sevgiler

melek

26 Şubat 2016 Cuma

Amsterdam'da Yapılacaklar Hakkında Notlarım ve Deneyimlemeniz Gereken 10 Şey!

Herkese Merhaba,

Lafı uzatmadan direk Amsterdam için önerilerim buyursunlar;

Dam Square
Yeni başlayanlar için :) => Dam square gidin ve meydanı 360 derece gözlemleyin, birçok önemli yapıyı zaten bu meydanda göreceksiniz de.. Turunuza ne şekilde devam edeceğinize karar verin..
 
Dam Square
Dam Square




















1. Hemen hemen birçok yerde göreceğiniz patatesçilerden birine gidin açlık durumunuza göre bir boy belirleyin, ister oturup insanları izleyerek, isterseniz elinizde yavaş yavaş yürüyerek bu müthiş lezzeti tadın! Sos olarak chedarlı seçeneği de unutmayın :), yalnız belirtmekte fayda var ketçap ve mayonezleri de bizdekilerden daha iyi..

2. Yine birçok yerde göreceğiniz peynir dükkanlarını da atlamamak gerek. Hollandalılar bu işi biliyor arkadaş. Peynirleri inanılmaz lezzetli, benim favorimse 24 ay bekletilmiş old cheese ve yine 12 ay bekletilmiş cumin cheese.. dönüşe geçmeden almanızı da öneririm. TR'de seçkin marketlerde de bulabiliyorsunuz, fiyat performansları da yakın aslında ama old cheese'e henüz denk gelemedim :(..



3. Çiçek pazarına bi girin, eğer lale mevsiminde değilseniz, takriben benim gibi canlılarını göremeyeceksiniz,  birde herkes gibi şu soğanlardan alam, doğduğu toprağa getirem gibi inanışlara kapılıp lale soğanlarının ziyanına gerek yok :) onun yerine ahşap objeleri de inanılmaz albenili, evinizi renklendirmek içinse ideal... onlardan alabilirsiniz... 


 4. Amsterdam sokakları inanılmaz keyifli, bisiklet yolları ise davetkar, bisiklet kiralayıp geniş turlar atarak da şehri keşfedebilirsiniz. Parkları seviyorsanız da Wondel Park'da mola verin... Hava güzelse şöyle çimenlere bir yayılın...



5. Müze seviyorsanız listenize Anne Frank'ın Evi, Van Gogh ve Rijk'i ekleyin.. biletlerini tatil planınız netleşince internet üzerinden de alabilirsiniz, böylece bilet kuyruklarında zaman kaybetmemiş de olursunuz. Heineken Amsterdam'ın yerel birası, bira fabrikasını gezmek isterseniz sizin  için farklı bir tecrübe de olabilir..

Anne Frank House
Van Gogh ve Rijk Museum için : tıklayınız :)
6. Alışveriş vazgeçilmezinisse o zaman güzel haber, istiklalin iki belki üç ya da dört kestiremiyom uzunluğunda bir cadde var, sağı solu dükkanlar, pasajlar.. ben kendimi kaybettim, sanırım %70'ine girmiş olabilirim :) Fiyatlar Amerika'ya oranla yüksek belki ama, TR'ye göre cazip... Birçok markadan beğendiğiniz parçaları gardrobunuza ekleyebilirsiniz..

7. Mutlaka steak deneyin, beni şaşırtan bir konuda buydu, kırmız et ile beyaz et (balık değil) arasında fiyat farkı yok, oradaki tavuklar serbest mi dolaşıyor acep? bilemedim, lakin ineklere verdikleri değeri düşününce fiyat performansını anlamak daha kolay olabiliyor :)

8. Hmm akşamlarına gelelim.. Red Light District turuna çıkın, orası inanılmaz canlı ve eğlenceli :) 

Red Light
Red Light
















Hollandanın her anlamda neden özgürlükler ülkesi olduğunu anlamakta zorlanmayacaksınız... Birçok şey yasal olunca, alşam 6'dan sonra kenti saran kokuyu da kanıksamaya başlıyorsunuz.. 3 gece kaldığım halde o kokuyu pek sevemediğim net, denemediğim için de az biraz pişmanlık var galiba :).. Yine Red Light üzerinde bir galerisi de mevcut.. 




Amsterdam'Da gezerken gözünüzden kaçmayacak bir ayrıntı da Cofee Shop'lar.. The Bulldog yazılı keklerinden deneyebilirsiniz. Biz denedik, öle deli saçması şeyler olmuyor, tek hatırladığım uykuya geçmekte zorlandığımdı.. Beynim sürekli çalışıyordu ahahahah..

Kafa yapıyo dediler
bildiğin brownie :)


Bir de meraklısına farklı bir deneyim olabilecek tiyatrolar da var, fentezilisinden :P, yani mekanların dışındaki tanıtımların yalancısıyım :) Bu anlattıklarımın tamamına Red Light District'de rastlayacaksınız ondan tek bir madde de toplamak istedim :) Uzun soluklu bir deneyim maddesi ahahahaha...

9. Hediyelik eşya almak için birçok seçenek var, müzelerdeki reyonlar, cadde üzerindeki dükkanlar, çiçek pazarı ve dahası.. Çok güzel objeler var, örneğin ahşap pabuçlar, yel değirmenleri, ressamın fırçasından çıkmış gibi duran ahşap ev magnetler, Amsterdam'ın özgürlüğüne atıfta bulunan sex objeleri, vb...

10. Bu şehir öğlen saatlarine doğru canlanıp sabahın ilk saatlerine kadar yaşıyor.. Bu nedenle geç saatlere kadar dışarda eliniz cebinizde yürüyün, kanallara nazır bir mekanda oturup birşeyler için, yine şehrin can damarlarından birine girin insanları ve bu şehri güzel kılan şeyleri düşleyin, işte orada zamanı durdurup anı ölümsüzleştirmek isteyeceksiniz..





Sevgiler Sevgiler...

Melek



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...