Amsterdam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amsterdam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2016 Cuma

Amsterdam'da Yapılacaklar Hakkında Notlarım ve Deneyimlemeniz Gereken 10 Şey!

Herkese Merhaba,

Lafı uzatmadan direk Amsterdam için önerilerim buyursunlar;

Dam Square
Yeni başlayanlar için :) => Dam square gidin ve meydanı 360 derece gözlemleyin, birçok önemli yapıyı zaten bu meydanda göreceksiniz de.. Turunuza ne şekilde devam edeceğinize karar verin..
 
Dam Square
Dam Square




















1. Hemen hemen birçok yerde göreceğiniz patatesçilerden birine gidin açlık durumunuza göre bir boy belirleyin, ister oturup insanları izleyerek, isterseniz elinizde yavaş yavaş yürüyerek bu müthiş lezzeti tadın! Sos olarak chedarlı seçeneği de unutmayın :), yalnız belirtmekte fayda var ketçap ve mayonezleri de bizdekilerden daha iyi..

2. Yine birçok yerde göreceğiniz peynir dükkanlarını da atlamamak gerek. Hollandalılar bu işi biliyor arkadaş. Peynirleri inanılmaz lezzetli, benim favorimse 24 ay bekletilmiş old cheese ve yine 12 ay bekletilmiş cumin cheese.. dönüşe geçmeden almanızı da öneririm. TR'de seçkin marketlerde de bulabiliyorsunuz, fiyat performansları da yakın aslında ama old cheese'e henüz denk gelemedim :(..



3. Çiçek pazarına bi girin, eğer lale mevsiminde değilseniz, takriben benim gibi canlılarını göremeyeceksiniz,  birde herkes gibi şu soğanlardan alam, doğduğu toprağa getirem gibi inanışlara kapılıp lale soğanlarının ziyanına gerek yok :) onun yerine ahşap objeleri de inanılmaz albenili, evinizi renklendirmek içinse ideal... onlardan alabilirsiniz... 


 4. Amsterdam sokakları inanılmaz keyifli, bisiklet yolları ise davetkar, bisiklet kiralayıp geniş turlar atarak da şehri keşfedebilirsiniz. Parkları seviyorsanız da Wondel Park'da mola verin... Hava güzelse şöyle çimenlere bir yayılın...



5. Müze seviyorsanız listenize Anne Frank'ın Evi, Van Gogh ve Rijk'i ekleyin.. biletlerini tatil planınız netleşince internet üzerinden de alabilirsiniz, böylece bilet kuyruklarında zaman kaybetmemiş de olursunuz. Heineken Amsterdam'ın yerel birası, bira fabrikasını gezmek isterseniz sizin  için farklı bir tecrübe de olabilir..

Anne Frank House
Van Gogh ve Rijk Museum için : tıklayınız :)
6. Alışveriş vazgeçilmezinisse o zaman güzel haber, istiklalin iki belki üç ya da dört kestiremiyom uzunluğunda bir cadde var, sağı solu dükkanlar, pasajlar.. ben kendimi kaybettim, sanırım %70'ine girmiş olabilirim :) Fiyatlar Amerika'ya oranla yüksek belki ama, TR'ye göre cazip... Birçok markadan beğendiğiniz parçaları gardrobunuza ekleyebilirsiniz..

7. Mutlaka steak deneyin, beni şaşırtan bir konuda buydu, kırmız et ile beyaz et (balık değil) arasında fiyat farkı yok, oradaki tavuklar serbest mi dolaşıyor acep? bilemedim, lakin ineklere verdikleri değeri düşününce fiyat performansını anlamak daha kolay olabiliyor :)

8. Hmm akşamlarına gelelim.. Red Light District turuna çıkın, orası inanılmaz canlı ve eğlenceli :) 

Red Light
Red Light
















Hollandanın her anlamda neden özgürlükler ülkesi olduğunu anlamakta zorlanmayacaksınız... Birçok şey yasal olunca, alşam 6'dan sonra kenti saran kokuyu da kanıksamaya başlıyorsunuz.. 3 gece kaldığım halde o kokuyu pek sevemediğim net, denemediğim için de az biraz pişmanlık var galiba :).. Yine Red Light üzerinde bir galerisi de mevcut.. 




Amsterdam'Da gezerken gözünüzden kaçmayacak bir ayrıntı da Cofee Shop'lar.. The Bulldog yazılı keklerinden deneyebilirsiniz. Biz denedik, öle deli saçması şeyler olmuyor, tek hatırladığım uykuya geçmekte zorlandığımdı.. Beynim sürekli çalışıyordu ahahahah..

Kafa yapıyo dediler
bildiğin brownie :)


Bir de meraklısına farklı bir deneyim olabilecek tiyatrolar da var, fentezilisinden :P, yani mekanların dışındaki tanıtımların yalancısıyım :) Bu anlattıklarımın tamamına Red Light District'de rastlayacaksınız ondan tek bir madde de toplamak istedim :) Uzun soluklu bir deneyim maddesi ahahahaha...

9. Hediyelik eşya almak için birçok seçenek var, müzelerdeki reyonlar, cadde üzerindeki dükkanlar, çiçek pazarı ve dahası.. Çok güzel objeler var, örneğin ahşap pabuçlar, yel değirmenleri, ressamın fırçasından çıkmış gibi duran ahşap ev magnetler, Amsterdam'ın özgürlüğüne atıfta bulunan sex objeleri, vb...

10. Bu şehir öğlen saatlarine doğru canlanıp sabahın ilk saatlerine kadar yaşıyor.. Bu nedenle geç saatlere kadar dışarda eliniz cebinizde yürüyün, kanallara nazır bir mekanda oturup birşeyler için, yine şehrin can damarlarından birine girin insanları ve bu şehri güzel kılan şeyleri düşleyin, işte orada zamanı durdurup anı ölümsüzleştirmek isteyeceksiniz..





Sevgiler Sevgiler...

Melek



6 Şubat 2016 Cumartesi

"Vincent van Gogh ve Rijkmuseum" Amsterdam Vol.II

Herkese Merhaba,

Amsterdam maceralarıma kaldığımız yerden defam! Kanallar üzerinde bir güzel yerdeyim.. Şehir biblo gibi, evler muntazam.. Şehir baştan aşağı muhteşem dizayn edilmiş, yapışık nizamlı rengarenk evler, kendimi bu görsel şovun içinde kaybediyorum, arada map'e rağmen kayboluyoruz da, heryer birbirine benziyor :).. Kısacası bu şehri dizayn edenlere şapka çıkartmak ve alkış tutmak gerek.. 

Fotoğraf ustasının kadrajı inanılmaz.. Kelimelerle anlatılmaz, yaşanılması şart bir yerdeyim kısacası...

Şehirle özdeşleşen o kadar çok şey var ki, herbirini ayrı ayrı kaleme almak istiyorum.. Ama bugün sizleri sanata dair bir yerlere götürmek derdindeyim... Avrupa'da sayılı sanat galerisinden biri olan Van Gogh ve Rijk Museum için kapıları aralayalım.. Buyursunlar;


Van Gogh müzesi, bu şehri planlarken daha, görülecek yerler sıralamamda ki ilk yerdi, birde bu sanat galerisine yürüme 150-200m bile mesafesi olmayan onun kadar önemli olan Rijk museum'u da planıma dahil ettim... Amserdam'daki ikinci günüm sanatla içiçe geçsin istedim, ve giriş saatine 15dk rotarlı olarak ulaşabildiğim yerde yani Çılgın Adam Van Gogh'dayım.. Müze Gerrit Rietveld'in planına dayanılarak inşa edilip, 1973 yılında ziyarete açılmış 4 katlı bir bina... Girişinde Van Gogh ve Munch biyografileriyle sizi karşılıyor... Hatta galeri iki ustanın dönemlerine ışık tutuyor.. Duvarlara her iki ustanın sırasıyla eserleri ve yapıldığı dönemlere ait bilgiler de mevcut.. Yine onlar kadar hafızlarda yer etmiş Loutrec'den de bir kaç kare mevcut. Van Gogh'un en bilindik eserlerinden tutunda, eskizlerine kadar birçok çalışmanın yer aldığı bu sanat galerisi kesinlikle gezilmeli... Müzede, Van Gogh'un kardeşi ile yıllarca devam eden yazışmaları yani mektupları da sergileniyor. Galeri'de ayrıca Usta sanatçıya ait sinevizyonda var, çocukluğundan intiharına kadar olan sürecinden tutunda, renklerle dansını, oldukça iyi gözler önüne seriyor...Van Gogh müzesi için biletlemeyi internet üzerinden yaparsanız, giriş saatini de kendiniz belirleyebiliyorsunuz, öğleden önceki bir saat dilimini seçerseniz, müze girişinde uzayan kuyruklarda da zaman kaybetmemiş olursunuz ;). Müze giriş ücreti 17€.



Güne bakan
Van Gogh Yatak Odası
Büyülenerek ayrıldığımız bu galerinin ardından Iamsterdam yazısının önünde mola alıp, enerji topluyoruz... Şehrin sembolleri arasında olan bu yazının önünde deyim yerindeyse izdiham var... Harflerin üzerine çıkmaya çalışanlar, yazıyı kadraja sığdırmaya çalışanlar, bir de ben önüne geçip bir kare yakalasam derdinde olanlar ve dahası :)



Molanın ardından derin bir nefes alıp, 1885 yılında açılıp, 2000'li yıllarda ise restorasyon için kapatılıp aslına sadık kalınarak yeniden yapılandırılan 2012 'de de kapılarını yeniden sanat severlere açan Rijk Museum'dayız.. 

Sevgülümmm :P
Birçok önemli sanat eserine ev sahipliği yapan bu galeride beni en etkileyen sanırım kütüphanesiydi.. 4 katlı kütüphanede, uzunluğu 1km olan raflar bulunuyor. Birde 1881 yılından beri arşivlenmiş sanat ve sanat tarihiyle ilgili kitaplar, dergiler, makaleler ve dokümanları barındıran bir deposu mevcut.. Sizce de olağanüstü değil mi? 


Mühendis olmasaydım, kesin sanat tarihiyle ilgili birşeyler yapardım.net!!! Hatta doktoramı sanat tarihi üzerine mi yapsam diye düşünmüyorda değilim :)

Self-portrait, Vincent van Gogh, 1887




Portrait of a young Woman, with 'Puck' the Dog, Thérèse Schwartze, c. 1879 - c. 1885


Tabi ki bu müzede kütüphanesi kadar etkili olan, Rembrandt, Waterloo, Vermeer gibi birçok ustaya ait alan mevcut.. Alan diyorum, geleride ustalara ait bir salon mevcut.. Salonda duvarların üst tarafında ünlü ressamların isimleri yazıyor ve duvarları da resimleri süslüyor. Galeri labirent gibi her kolidor, başka bir güzelliğe sizi davet ediyor... 

Militia Company of District II under the Command of Captain Frans Banninck Cocq, Known as the ‘Night Watch’, Rembrandt Harmensz. van Rijn, 1642

Portrait of a Couple as Isaac and Rebecca, known as ‘The Jewish Bride’, Rembrandt Harmensz. van Rijn, c. 1665 - c. 1669


The Milkmaid, Johannes Vermeer, c. 1660

View of Houses in Delft, Known as ‘The Little Street’, Johannes Vermeer, c. 1658

A Militiaman Holding a Berkemeyer, Known as the ‘Merry Drinker’, Frans Hals, c. 1628 - c. 1630








Shiva Nataraja, Anonymous, 1100 - 1200

Günün sonunda, yılda 1.5-2milyon sanatseverin neden buraya akın ettiğini fazlasıyla anlıyorum... Rijk Müzesi giriş ücreti 17.5€.

Kısacası benim gibi sanata düşkünlüğünüz varsa, gezi planlamanıza Amsterdam'ı da almışsanız, bu iki yeri görmeden dönmemenizi şiddetle tavsiye ederim...


Sevgiler sevgiler...

Melek




23 Ocak 2016 Cumartesi

Iamsterdam vol.1

Herkese Merhaba,

2015 yılı benim için deyim yerindeyse bol seyahatli bir yıl olarak geçti... Geçen yıl demek ki çok yürekten dilemişim :).. O sebeple bu yıl için x3 dedim! Bilmem belki gerçek olur... Normalde etkilendiğim yerleri hemen kaleme alır, satır atlamazdım ama,  o günleri fırsat buldukça kaleme alabiliyorum nihayet!

24 ekim sevgilimin doğum günü olunca, ilk ayağı Paris, ikinci durak yeri olarakta Amsterdam'ı planladım... 5 gece Paris, 3 gece de Amsterdam şeklinde... Paris'i ayrıca kaleme alacağım, ama dediğim gibi beni en etkileyen yerlerden başlamayı ilke edindiğim için buyursunlar Amsterdam... 

ilk olarak belirtmeliyim ki, Amsterdam için 3 gün fazlasıyla yeterli, ama siz siz olun bizim yaptığımızı yapmayın.... bizim gibi ekim ayının son haftasında tatile çıkıyorsanız, 31 ekimde dönmeyin kalın! Cadılar bayramında döndüğümüz için hala kendime kızıyom :D

Paris Gare du Nord tren istasyonunda, hızlı tren ile başlayan yolculuğumuzda 3,5 saatin sonunda Amsterdam Central'e varıyoruz.. Biletlemeyi bizim gibi 2 ay öncesinden yaparsanız kişi başı tren ücreti 35 euro, birden fazla firma seçeneği var, ancak en makul olanı Thalys. Yolculuğun sonunda, tren istasyonundan çıkıp otelimize varmamız ise yürüyerek 5dk olunca keyiften dört köşe oluyorum :). Gerçi planlamayı yaparken özellikle bu oteli seçmiş olduğumu da belirtmemde fayda var. Otelimiz Park Plaza Victoria, tarihi dokusu ile o anda beni büyülüyor... Özel müşteri statüsünde birde konaklıyorsanız keyif ikiye katlanıyor :).. Verilen süit muhteşem, Pariste kiraladığımız 20m2 evden sonra burası saray gibi geldi diye abartsam fazla olmaz sanırım :).

Paris Gare du Nord

Amsterdam Centraa

Amsterdam'ın yerel saatiyle akşam 7 gibi otele giriş ve yerleşme işlemlerinden hemen sonra kendimizi, amsterdam sokaklarına atıyoruz... Sıkıcı Paris akşamlarından sonra yaşayan bir Amsterdam, kendime getirdi... heryer cıvıl cıvıl.... İlkin karnımızı doyurmak için Nieuwe Zijde üzerindeki Allstar Steakhouse'da mola veriyoruz. Paris'ten sonra bir şaşkınlıkta burada yaşıyoruz... Fiyatlar oldukça makul, hatta ikinci şaşkınlığımız tavuk seçenekleri ile steak seçeneklerindeki fiyatlar, yani fark yok... Sonra tabi hatırlıyorum ki Hollanda'dayım! :))) Steak + Patates (bunu ayrıca anlatacağım)+ Heineken üçlemesi ile enerji topluyoruz :)

İzzet Altınmeşe'den hallice :P
Cadde meşhur Dam Square'e çıkıyor...  Bu meydanın meşhurları ise şöyle; Kninklijk Paleis(Kraliyet Sarayı), Nieuwe Kerk, Ulusal Anıt, Madam Tussauds, Damrak Caddesi, De Bijenkorf, Kalverstraat (burası ben gibi alışveriş manyakları için ideal :P, o sebep ayrıca anlatacam) ve NH Grand Hotel Krasnapolsky... Akşamın bu saatlerinde meydanda çok bi hareketlilik yok, bizde rotayı daha renkli bir yere çeviriyoruz yani Red Light District'e :)...


Dam Square
Evet herkes burada toplanmış.net ahahaha, burasının tam bir turistik merkez olabileceğini kavramakta zorlansamda, bir süre sonra ortama adapte olup, bu koca district nereden başlar nerede biteri algılayabilmek için sokak aralarına dalıyoruz... Nehirler üzerindeki bu şehir zaten büyüleyici, ama bu koca semtte ayrı bir cazibeye sahip... Sonbahar olmasına rağmen hafif esintilere aldırış etmeden gece 12:00'ye kadar sokaklarda olmak da ayrı bir güzel... Birde arada bi abondane olduğumu da itiraf etmem gerek, Türkiye'de mi geziyom, yurtdışında mı anlamadım... Acayip Türk turist yoğunluğu var... Özellikle Red Light District'te yanınızdan sürekli türkçe konuşup geçenlere aldırış etmeden bıyık altı güleceğiniz de net :)...

Darling...


Kaldırımlar, kaldırımlar... adlı çalışmam :P
Amsterdam bitmedi devamı gelecek

Sevgiler sevgiler...

melek





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...