14 Aralık 2016 Çarşamba

Bonjour de Paris....

Herkese Merhaba,

Şimdi romantikler şehri mi desem, modanın başkenti mi desem, avrupanın incisi mi bilemedim... Birçok şair'e ve ressam'a ilham kaynağı olan bir yere gidelim.. Ekim 2015'te ziyaret edip, bir yıl sonrasında kaleme alması da ayrı bi komedi ama olsun :) Buyursunlar,

Ekim ayı sevdiceğimin doğum ayı olunca onun için tabisi birşeyler tasarruf etmek kaçınılmaz, doğduğu günde Paris'te Eiffel Kulesinin altında olmayı hayal etmek de baya bir etki yarattı hem bende hem de onda :)
Tabi herzamanki gibi hızlı bir blog taraması, yapılacak edilecekler listelemesi, paris şehir ve metro haritaları üzerinde çalışmaca derken, gün begün rotamız fixlendi. Seyahatimiz sevgilimin doğumgününde yani 24 Ekim 2015'te İstanbul aktarmalı olarak Esenboğa'dan başladı. O gün yağmurlu bir ankara sabahıyla güne başlayıp, durgun bir İstanbul'la yola devam ettik. İstanbul'da uşuş öncesi sigara molası için çıktığım balkonda -alnımda sanki Paris'e gider- yazıyormuşçasına bir teyze yanımda bitti. Yolculuk nereye diye de sormayı ihmal etmedi. Paris diyince, bende oraya gidiyorum diye direk muhabbete girdi. Zaten yıllardır ailesi ile orada yaşıyormuş. Torunları için aldığı pasta börek çörek yüzünden (böyle dediğime bakmayın, 2 kocaman ve dolu çanta) gişedeki memur sorun çıkartmış, uçağa alırken de özellikle kontrol edecem diye ihtar çekmiş, teyze de benden yardım talep etti. Tabi karışık ortamda bu da nesi, güven olur mu soruları kafamın etrafında tur atarken yanımıza Selçuk geldi. Kadın iki kişi olduğumuzu da görünce daha da bi sevindi iyi mi? Güven oluşturmak için ilkin çantaların içini gösterdi, sonra o çantalar azmışçasına bir de free shop'tan ailesi için sigara alma faslı geldi, bizden de birer paket almamızı istedi :) Neyse, şaşkınlıkla orayı da aşıp nihayet gate'e varabildik. 3,5 saatlik bir uçuşun ardından CDG havalimanına vardık. Teyze uçaktan iner inmez yine bir yığın valiziyle yanımıza geldi, eşi bu havalimanında çalışıyormuş, karşılamaya da damadı gelecekmiş. Bizi de gideceğimiz yere bırakabileceklerini söyledi. Biz eşiyle de ayak üstü tanışıp teşekkür edip elinden nihayet kurtulduk. İlkin havaalanındaki metroyla merkez gar'a (Gare du Nord) ordan da yine metro aktarmasıyla kalacağımız evin 50m mesafesindeki durağa geldik. Metro'dan caddeye ilk çıkınca tüm ihtişamıyla Moulin Rouge bizi karşıladı.

Büyüleyici... tabi kalacağımız lokasyonun bu kadar seçmece olduğunu öngörememekte komedi. Apartmanın girişinde pavyonumsu bir yer var. Sağlı sollu sex shoplar'da cabası. Bu şaşkınlıkla nihayet eve vardık, bi soluklanma üst baş değişim ve tabi kendimizi paris sokaklarına salıverdik :).

Louvre müzesine yakın bir metro durağında inip, akşam ışıklarında louvre müzesi avlusunda takılmaca, sonrası şanzelizeee.... rengarenk ve etkileyici tabisi, cadde boyu pasajlar göz taramasından geçirildi tabi, zafer takına varılıp geri dönüldü niye mi tabiki laduree için.








Lezzetli macaronları deneyimlendi. Sonra ünlü markaların olduğu caddeye sapılıp, oradan da eiffel'in ışık seli izlenerek eiffel toıwer'a varıldı. Sonrası sevgilinin gününü kutlamaca :)





İlk günü bu koşturmacalarla tamamlayıp asıl programa ertesi gün tam gaz devam edildi ;)

Devamı gelecek...

Sevgiler sevgiler

melek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...