Herkese Merhaba,
Aradan geçen 3 yıla rağmen her anını gülümseyerek hatırladığım, güzel birikimlere sebep ülke İngiltere.. Tabi bunun mimarı şüphesiz en değerli dostlarımdan biri olan Inan :) hadi bu 9 günü aralayalım...
Yazmazsam olmaz dedirten ilk şey İnan sana gelsin "1-7-6 to Penge" ahahahaha bak bunu işte hiç unutamıyorum :).. Bu ne mi? Kaldığımız semte ulaşım için kullandığımız otobüs hattının özeti, her durakta istsnasız kulaklara çalınan şey :) aslında otobüsün son durağı...
Nereden başlasam nasıl anlatsam ne tavsiye etsem kafamı toparlayamıyorum resmen! İlkkez bir tatilde neler yapılacağını ben planlamadığım için yazmakta da zorlanıyorum :). Bu tatil İnan'ın perspektifinde oldu. İyi de oldu, çok güzel yerler gördüm deneyimledim sayesinde :)
İlk günden başlayan aksiyonlar ki hatırlarsanız
giriş skandallı yazımdan
çok renkli bir tatil olacağı zaten belliydi. İlk gün zorlu havaalanı
maceramızdan sonra kendimizi eve attık, bir soluklanalım bişeyler
atıştırıp enerji depolayıp çıkalım diye.
|
Inan'dan Makarinaa :P |
Sonrasında, yol üzerinden bize
dahil olan Ceren ile -ki o Greenwich'e çok yakın bir yerde yaşıyor- 0
noktasında
soluğu aldık. Greenwich! gerçi geç bir saatte gittiğimiz için yakınına
kadar girişimize izin verilmese de 0,001 kadar yakın olduğumu hissettim
:D
|
Greenwich London |
|
Ertesi gün gezilecek çok yer var gerekçesiyle sabah 8 de güne başladık. Gerçi hergün istisnasız 8 dedi mi kurulu saat gibi uyanıyorduk. Kahvaltı ve ardından Londra sokaklarında keşiflere geçiyorduk. Ulaşımın olukça rahat olduğu bu metropolde siz siz olun, underground haritası edinmeyi ihmal etmeyin. Nereye varmak istiyorsanız, hat değiştireceğiniz durakları kaçırmamak adına elzem. 5 yıldır bu şehirde yaşamasına rağmen İnan da bu yöntemi izleyenlerden ;). Londra'da 2. günümün ilk ayağını Thames nehri ve çevresindeki güzellikler oluşturuyordu. Thames nehrinin üzerinden yükselen, heybetiyle insanları büyüleyen mimari bir harika kuşkusuz!! Tower Bridge. 2012 Dünya olimpiyatları o yıl Londra'da oldu. Benim ziyaretimden bir kaç hafta önce de tamamlandı. Şehrin her yerindeyse izleri kaldı. Köprüde de :). Bu köprü Londra'nın simgelerinden biri. Nehir üzerinde birden fazla köprü var. Milenium köprüsünden karşıya geçtiğinizde dünyanın en büyük 3 kilisesinden biri olan St. Paul'a ulaşabiliyorsunuz.
|
Wesminster Abbey |
|
Millenium Bridge |
|
St Paul |
Yolu uzatarak Royal Opera binasının önünden geçip dinlenmek için, Londra'nın bir başka simgesi olan parklarından birinde mola vakti ve Soho Park :). Burası özgürlükler kenti dedirten olaylara şahit olabilirsiniz. Şansıma havanın güzel olduğu nadir günlerden biriydi. İnsanlar güneşi görünce parklarda giysilerini çıkarıp mayolarıyla güneşleniyorlar :) Deniz yoksa güneşlenmek yasak mı kardişimm ahahahahah..
|
Soho Park da mola |
Moladan sonraki durağımız City, Big-Ben ve Parlemento Binası.
|
Parlamento ve Big Ben |
Yine bu bölge'de, nehrin üzerindeki westminter bridge'dan karşıya geçince kentin simgelerinden olan London Eye'a ulaşabilirsiniz. Uzayan
kuyrukları görünce binmekten vazgeçip bu devasa dönme dolabı
görebileceğim bir yerde konuşlanıp izlemeyi tercih ettim.
|
London Eye |
Bu şehirde hemen hemen birçok yerde karşılaşacağınız bir diğer manzarada sokak showları. Biz birtane yakaladık kendimize bir yer bulduk ve seyre daldık...
Araya Brighton alıp tekrar Londra'ya dönüş yapacam...
Sevgiler
Melek K.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder