Hadi gelim sizi İngiltere'de küçük ve de çok sevimli bir şehre götüreyim..
Bath: Londra'dan yaklaşık 160km uzaklıkta ve Londra'nın Güney-Batısına düşen bir şehir. Tren ile ulaşım da oldukça rahat. Gezi planlamasını Inan aylar öncesinden yaptığı için ulaşım maliyeti konusunda bilgi aktaramıyorum. Ancak deneyimlerden hareketle, planlı seyahatlerde bağlantıların da alınması maliyetleri oldukça düşürüyor. Bilginiz olsun :). Biz, trenden inip, gardan çıkmadan hemen bir Bath haritası alıp keşfe başladık. Şansımıza hava yine kapalı arada birde yağışlı olmasına rağmen, yılmadık ve şehri baştan sona yürüyerek keşfettik...
Neler mi yaptık; hadi özetleyeyim :)
"Bath" adından anlaşılacağı üzre vakti zamanında Kaplıca - Hamam bölgesi olarak inşa edilmiş. Yani Roma döneminde.. Zaten şehri ilk olarak Romalılar kurmuş, Merkezine konuşlanmış Roma döneminden kalma Roman Bath'ı gezerseniz bu şehre neden bu ismin verildiğini sanırım fazlasıyla anlamış olursunuz. Müze yapıldığı dönemi gözönünde bulunduracak olursanız oldukça iyi korunmuş durumda. Bu müzede en çok dikkatimi çeken, su yolları oldu..Bu yollar birden fazla havuzla birleşiyor. Kısacası Roma'lılar banyo kültürünü önemsiyor.. Müze şehir merkezinde bulunuyor.Girişi 10£.
|
Roman Bath |
|
Roman Bath |
|
Roman Bath |
|
Roman Bath |
Müzeden çıkınca, bir meydana ulaşacaksınız. Meydanda konuşlanmış Bath Abbey tüm görkemiyle sizi davet ediyor...
|
Bath Abbey |
|
Kim varmış burada :) Cnm bebem İnan!!! |
Şehirde bulunan önemli mimari yapılardan bazıları; Bath Kraliyet Tiyatrosu, Lansdown Crescent, Royal Crescent, The Circus ve Pulteney Köprüsü... Tüm bu yapılara yürüyerek ulaşım mümkün...
|
Pulteney Bridge |
|
Pulteney Bridge |
|
Pulteney Bridge |
|
The Circus |
|
The Circus |
Listenize The Holbourne Museum'uda ekleyebilirsiniz.. Girişi ücretsiz olan bu müzede fotoğraf almak yasak... Kış bahçesine bakan bir bölüm var, burası cafe olarak kullanılıyor, orada bir 5 çayı molası vermenizi ve limonlu kek yemenizi tavsiye ederim ;)
|
The Holburne Museum |
|
The Holburne Museum |
|
Müze'de 5 çayı :) |
ve tabiki, güzel parklarında bir es alın! Ayaklarınızın dibinde hızlıca ilerleyen Sincap'ları seyre dalın...
Şehir oldukça sevimli, ne çok bunaltan bir kalabalık var, ne de yoğun bir trafik... Bizdeki emekli hayali sahil kasabalarından hallice de diyebilirim. Şehri cazipleştirense sanırım herşeyi birarada sunabiliyor olması.. Yürüyerek kentin birçok alanına ulaşabiliyorsunuz. Merkezi tüm isteklerinize cevap verecek alternatiflerle dolu! Hele ki Londra'dan sonra böyle bir şehre gelmek, İstanbul'un ardından İzmir'e gelmek gibi birşey.. Tabi İzmir kadar büyük bir şehir değil, deniz de yok, ama en doğru benzetim sanırım bu olurdu :). İstanbul gibi büyülenmiyorsun, ama istediğin herşeyi daha kolay yapabiliyorsun...
Merkezinde gezerken dikkat kesildiğim birşey oldu ne mi? Daha önce Brighton'da gördüğüm Dikiş atölyesinin aynını burada da gördüm.. Ve yine katılıyoruz... Niye mi? "Her Genç Kızın Hayali Singer Dikiş Makinesi" geyiği de ondan :))) Brighton'da bu atölyeyi gördüğümde evet işte bende olmayan bu diyerek katılmıştım :)
|
İngiltere'deyseniz ve sevdiklerinize ne hediye alacağınıza karar veremiyorsanız tavsiyem "earlygrey tea" almanız, bu çayların hediyelik boyları var ve oldukça orjinal tasarlanmışlar ;) Küçük ahşap kutularda satılıyor. Kutuların üzerinde de İngiltere'ye özgü resimler var |
|
Sanat Galerisi Not: Victoria büstleri ve heykelleri heryerde... |
|
|
Ferforjelere dikkat!!! |
|
Inan'ım |
|
Dikiş Atölyesi (Singer :))) ) |
Ulaşımı bizim gibi trenle yapacaksanız, istasyonun hemen karşısındaki English Pub'a uğrayın.. Bu Pub'da ortamın nüansını yaşarken aklınızdan şunu söylemeniz kaçınılmaz olacaktır.... İyi ki gelmişim!
Sevgiler...
Melek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder