Merhaba,
Yoğunluktan yazmaya fırsatım olmadığı doğrudur :). İngiltere anılarımı kenara bırakıp, bu haftasonu yaptığım İstanbul kaçamağımdan bahsetmek istiyorum.. Evet her defasında alenen İstanbul aşığı olduğumu ifade etsemde yetinmeyip, yine övgülerime mahsar olacak bu şehirde ne delilikler yaptım onlara geçiş yapmak istiyorum hemen!!!! Bu sefer biraz gurme, biraz tarih, biraz aşk biraz da alışveriş olsun :)
İstanbul'a genelde karayoluyla ulaşmayı tercih eden ben, bi değişiklik yapıp uçuş planladım. İyi de yaptım. Ankara-İstanbul arası uçuş trafiği bi hayli yoğun, bir hafta öncesinden biletlerimi aldığım halde, otobüs fiyatlarından daha avantajlı olduğunu ifade etmem gerek. Cuma akşamı iş çıkışı soluğu Esenboğa'da aldım. Dönüşümse, pazartesi sabah uçusuydu. Böylece dolu dolu 2.5 günün hakkını da İstanbul'a verdim :)
Alanda sevgilimle buluşup, yemek için onun sürekli bahsettiği Tuzla'daki Tuzla Balıkçısına gittik. Deniz mahsulü sıcak mezeleri oldukça başarılı, sevgilim orada yediği Mısır ekmeğini anlata anlata bitiremesede görüntüsünden tutunda tadına kadar beğenmediğimi ifade etmem şart, Babaannemim ekmeğinin üstüne tanımam aga. O gün sevgilimin üniden arkadaşınında doğumgünü olduğu için yemekten sonra soluğu Caddebostan'da aldık. Sheriff Bar'da arkadaşlarıyla buluşup muhabbete daldık. Bu mekanı daha önce de defalarca tecrübeledim. Sevimli klasik bir pub'dan fazlası değil ;)
***
C.tesi sabahı kahvaltı için tercihimiz antep usulü oldu. Pendik'te adı Gazi Burma olan bu yeri ilk gördüğünüzde baklava mı almaya geldik sorusunu düşünebilirsiniz. Ama peşin yargılı olmayın oturun bi tadın derim :). Melemeni meşhurmuş. Ben pek birşeye benzetemedim, olayı baklavada kullanılan tereyağından yapılıyo oluşuymuş ama sıcak ekmeklerine fıstıklı, kaymaklı balına laf edemem hakkını da veririrm :). Ve bir sonraki hedef tabisi benim için olmazsa olmaz olan Avrupa yakası :). Kadıköy sahilden vapurla eminönüne geçtik.. Yaşadığımı bu denli hissettiğim bir şehir daha yok sanırım!
İlk durağımız Edirnekapı, Eminönünden 38E otobüsleriyle 20-25dk sürüyor.. ve merakla izini sürdüğüm Kariye Müzesi. Müzenin iç alanında restorasyon olduğu için sadece görüşe açık olan yerlerini görebildim sadece :( Doğrusu, İstanbul'a ilkkez bu kadar hazırlıksız geldim!!!
Kariye, eski Yunanca'da kent dışı (kırsal alan) anlamına gelen Khora'nın türkçeleştirilmiş versiyonu :). Oldukça eski olan bu yapı zamanında Blakhernai Sarayına yakın olduğu için önemli dini merasimlerde saray şapeli olarak kullanılmış. Osmanlı zamanında Camiye dönüştürülmüş olsa da günümüzde Müze olarak hizmet vermekte. Görülesi bir yer !! Benim işte bu noktadan sonra hata zincirim başladı :( Buradan ver elini Balat yapacağıma, tutup Tekfur Sarayını görecem diye tutturdum. Ne mi gördüm? Edirnekapı surlarının bitiminde, duvarların üzerinde bir cephesi kalmış olan ve yine restorasyondan dolayı ziyarete kapalı bir yapı! Tam hayal kırıklığı!
Ben bu sinir havliyle hadi gidelim, bari, planımıza kaldığımız yerden devam edelim diye dır dır ederken, ana caddeye çıktık. Karşımızda Mihrimah Sultan Külliyesi vardı. Sevgilime gel hadi bari Mimar Sinan'ın bu ustalık eserini görelim, ben daha önce gördüm ama sende görmelisin derken otobüs geldi. Sevgilim boşver dönelim diyip o otobüse bindik mi? Otobüse dönüş değilde gidiş istikametinde binmiş bulunduk mu film orda koptu. Kocaman bir, mahalleler arası tur atıp, 1 saat 15dk sonunda eminönüne vardık :(. Ben tabisi klasik türk kadını çizgimden kaymayıp dırdırımı ettim :).
Otobüsten iner inmez hadi kapalı çarşıya antik fenerciye diye tutturdum bu seferde. Neyse, mısır çarşısına doğru yol aldık. Aman Allah'ım bu bi kabus! Insan kalabalığından hareket edemiyoruz. Resmen linç olacaktık. Kendimizi zor bela Mısır çarşısına attıp, bi çıkış kapısından da en az kalabalık olan caddeleri takip ederek, nihayet Kapalı Çarşıya vardık :). Bu seferde Erdun Collection'ı aramaya koyulduk. Kime sorsak bilmiyor, birde bize burada 300 sokak var siz hangisine gideceğinizi söyleyin öyle yardım edelim diyorlar. Tabisi keskin zekam akıllı telefonuma bakmayı akıl etti. Ve elimizle koymuş gibi de bulduk. Burası inanılmaz sevimli bir dükkan Sevgili Saffet Emre Tongüç'ün adreslediği kadar var. Evimiz için bende buradan fener almak istedim ama, sonraki programımızda sıkıntı olacak diye başka bir zamana alırım diye ötelemek zorunda kaldım. Şiddetle tavsiye ederim. Hem orjinal antik fenerler mevcut, hemde işletmenin antik görünümlü yaptığı fenerler.. Başka birçok objede var ama fenerler tüm ilginizi çekiyor ;). Fiyatları ise, antik olan beklediğiniz üzre pahalı, ama mekanın tasarımı olanlar alınabilecek niteikte :).
Tabi bu koşturmacada bir sonraki adresimiz Bakırköy'deki saatçiydi, ancak yollarda çok zaman kaybettiğimiz için birde Beyazıt - Bakırköy- bi hayli ters istikametler de olduğu için bir tercih yapmak gerekti. Ve ben Galata'yı tercih ettim. Beyazıt meydanından tramwayla Galata köprüsü ayağında inip, heybetli kuleye doğru yürümeye başladık. Sevgilim daha önce kuleye çıkmadığı için bu gezimizde çıkmak istedi. 8 yıl sonra yine aynı duygulardaydım İstanbul kanatlarımın altında. İstanbul denince nedense kitlendiğim tek nokta burası... İstanbul'a gelip, Galata kulesini görmeden, Taksimde İstiklal'de turlamadan İstanbul'a gelmiş gibi saymıyom kendimi. Burası beni benden alıyor... E bu kadar koşuşturmacada acıktık tabisi.. Asmalı Mescite daldık. O da ne? Kör Agop !!! hakaten var ve nihayet buldum desemde, maalesef giremedik :(. Bizde aparatif bişeyler atıştırıp 45lik bara eğlenmeye gittik... Burası çok yoğun talep alan bir mekan. İlkkez 2008 yılında Ahmet'le bu mekana gelmiştim. Mekan çok sıcak ve çok sevimli. Ama bırakın oturma lüksünü, ayakta masa yanında bile yer bulamıyorsunuz. Sürekli itiş kakış bir mod var içerde. 1 saat kadar kalabildik ama şarkılara eşlik edip dans etmek süperdi. Şayet anadolu yakasında kalıyorsanız. Taksim meydanından Bostancı, Kadıköy istikametine giden taxi dolmuşlar var. Onları kullanabilirsiniz. Biz öyle yaptık :).
***
Ve bir pazar miskinliğiyle güne uyandık. İlk hedef Hidiv Kasrı... ama kahvaltı 1 e kadarmış. Biz de tam 1'de orda olunca elimiz boş Moda'ya döndük. Orada bir mekanda kahvaltı yapıp Barış Manço Evi'ne gittik. Sanırım, çocukluğumun en başrol isimlerinden biridir Barış Manço.. orda çocukluk günlerime geri döndüm. Evi adım adım gezdim. Birde Adam Olacak Çocuk oldum :)
Sanırım 2 saatten fazla bu evde kaldım. Bu evden ayrılırken yüzümde hoş bir tebessüm vardı. Arkadaşım Seda'nın tavsiyesiyle Rumeli Çikolatacısı'nda yorgunluk molası verdik. Moda'da, Barış Manço evine yürüme 5-10dk mesafede olan bu mekan Selçuklu motiflerini taşıyan dekoratif çizgilere sahip. Sıcak çikolatası tavsiye ediliyor. Ama bana pek hitap etmediğini ifade etmem gerek. Sanırım tatlıyla aram olmadığı için beni biraz baydı. Çikolata tabağı almıştık bide ne akılsa, onlarda üstüne gelince böğğ oldum. Orada otururken ekşideki yorumları okuyup baya bi eğlendiğimi de itiraf etmeliyim. Bence isabetli yorumlar.
Günü sevgilimin abisi-yengesi ile buluşarak tamamlamak istesek de, programlar uymadığı için alternatif plan yapıp İstanbul'da en olmayacak şeyi yaptık! AVM :(. Kurtköy'deki Via Porta direksiyon kırılınca yine türk kadını çizgimi bozmadım tabisi :). Niye Üsküdar'a gitmek varken burdayız diye söylendim durdum :) Ama orda kahve içerken idrak ettiğim tek gerçek ayaklarım, ayak bileklerimdi kuşkusuz, resmen isyandaydılar! 2.5 günün çıkarımını ise gece yattığımda ağrılardan 1 saat boyunca uyuyamayınca anladım! Ama olsun be! İstanbul dinamik, yaşayan ve yaşanılası bir şehir. Ve ben bu şehri çok seviyorum... En kısa zamanda tekrarı olsun.. beni heyecanlandıran aşkıma İstanbul'uma kavuşma dileğmle :)
Sevgiler..
melek
Yoğunluktan yazmaya fırsatım olmadığı doğrudur :). İngiltere anılarımı kenara bırakıp, bu haftasonu yaptığım İstanbul kaçamağımdan bahsetmek istiyorum.. Evet her defasında alenen İstanbul aşığı olduğumu ifade etsemde yetinmeyip, yine övgülerime mahsar olacak bu şehirde ne delilikler yaptım onlara geçiş yapmak istiyorum hemen!!!! Bu sefer biraz gurme, biraz tarih, biraz aşk biraz da alışveriş olsun :)
İstanbul'a genelde karayoluyla ulaşmayı tercih eden ben, bi değişiklik yapıp uçuş planladım. İyi de yaptım. Ankara-İstanbul arası uçuş trafiği bi hayli yoğun, bir hafta öncesinden biletlerimi aldığım halde, otobüs fiyatlarından daha avantajlı olduğunu ifade etmem gerek. Cuma akşamı iş çıkışı soluğu Esenboğa'da aldım. Dönüşümse, pazartesi sabah uçusuydu. Böylece dolu dolu 2.5 günün hakkını da İstanbul'a verdim :)
Alanda sevgilimle buluşup, yemek için onun sürekli bahsettiği Tuzla'daki Tuzla Balıkçısına gittik. Deniz mahsulü sıcak mezeleri oldukça başarılı, sevgilim orada yediği Mısır ekmeğini anlata anlata bitiremesede görüntüsünden tutunda tadına kadar beğenmediğimi ifade etmem şart, Babaannemim ekmeğinin üstüne tanımam aga. O gün sevgilimin üniden arkadaşınında doğumgünü olduğu için yemekten sonra soluğu Caddebostan'da aldık. Sheriff Bar'da arkadaşlarıyla buluşup muhabbete daldık. Bu mekanı daha önce de defalarca tecrübeledim. Sevimli klasik bir pub'dan fazlası değil ;)
***
C.tesi sabahı kahvaltı için tercihimiz antep usulü oldu. Pendik'te adı Gazi Burma olan bu yeri ilk gördüğünüzde baklava mı almaya geldik sorusunu düşünebilirsiniz. Ama peşin yargılı olmayın oturun bi tadın derim :). Melemeni meşhurmuş. Ben pek birşeye benzetemedim, olayı baklavada kullanılan tereyağından yapılıyo oluşuymuş ama sıcak ekmeklerine fıstıklı, kaymaklı balına laf edemem hakkını da veririrm :). Ve bir sonraki hedef tabisi benim için olmazsa olmaz olan Avrupa yakası :). Kadıköy sahilden vapurla eminönüne geçtik.. Yaşadığımı bu denli hissettiğim bir şehir daha yok sanırım!
İlk durağımız Edirnekapı, Eminönünden 38E otobüsleriyle 20-25dk sürüyor.. ve merakla izini sürdüğüm Kariye Müzesi. Müzenin iç alanında restorasyon olduğu için sadece görüşe açık olan yerlerini görebildim sadece :( Doğrusu, İstanbul'a ilkkez bu kadar hazırlıksız geldim!!!
Chora Church |
Tekfur Sarayı |
Otobüsten iner inmez hadi kapalı çarşıya antik fenerciye diye tutturdum bu seferde. Neyse, mısır çarşısına doğru yol aldık. Aman Allah'ım bu bi kabus! Insan kalabalığından hareket edemiyoruz. Resmen linç olacaktık. Kendimizi zor bela Mısır çarşısına attıp, bi çıkış kapısından da en az kalabalık olan caddeleri takip ederek, nihayet Kapalı Çarşıya vardık :). Bu seferde Erdun Collection'ı aramaya koyulduk. Kime sorsak bilmiyor, birde bize burada 300 sokak var siz hangisine gideceğinizi söyleyin öyle yardım edelim diyorlar. Tabisi keskin zekam akıllı telefonuma bakmayı akıl etti. Ve elimizle koymuş gibi de bulduk. Burası inanılmaz sevimli bir dükkan Sevgili Saffet Emre Tongüç'ün adreslediği kadar var. Evimiz için bende buradan fener almak istedim ama, sonraki programımızda sıkıntı olacak diye başka bir zamana alırım diye ötelemek zorunda kaldım. Şiddetle tavsiye ederim. Hem orjinal antik fenerler mevcut, hemde işletmenin antik görünümlü yaptığı fenerler.. Başka birçok objede var ama fenerler tüm ilginizi çekiyor ;). Fiyatları ise, antik olan beklediğiniz üzre pahalı, ama mekanın tasarımı olanlar alınabilecek niteikte :).
Tabi bu koşturmacada bir sonraki adresimiz Bakırköy'deki saatçiydi, ancak yollarda çok zaman kaybettiğimiz için birde Beyazıt - Bakırköy- bi hayli ters istikametler de olduğu için bir tercih yapmak gerekti. Ve ben Galata'yı tercih ettim. Beyazıt meydanından tramwayla Galata köprüsü ayağında inip, heybetli kuleye doğru yürümeye başladık. Sevgilim daha önce kuleye çıkmadığı için bu gezimizde çıkmak istedi. 8 yıl sonra yine aynı duygulardaydım İstanbul kanatlarımın altında. İstanbul denince nedense kitlendiğim tek nokta burası... İstanbul'a gelip, Galata kulesini görmeden, Taksimde İstiklal'de turlamadan İstanbul'a gelmiş gibi saymıyom kendimi. Burası beni benden alıyor... E bu kadar koşuşturmacada acıktık tabisi.. Asmalı Mescite daldık. O da ne? Kör Agop !!! hakaten var ve nihayet buldum desemde, maalesef giremedik :(. Bizde aparatif bişeyler atıştırıp 45lik bara eğlenmeye gittik... Burası çok yoğun talep alan bir mekan. İlkkez 2008 yılında Ahmet'le bu mekana gelmiştim. Mekan çok sıcak ve çok sevimli. Ama bırakın oturma lüksünü, ayakta masa yanında bile yer bulamıyorsunuz. Sürekli itiş kakış bir mod var içerde. 1 saat kadar kalabildik ama şarkılara eşlik edip dans etmek süperdi. Şayet anadolu yakasında kalıyorsanız. Taksim meydanından Bostancı, Kadıköy istikametine giden taxi dolmuşlar var. Onları kullanabilirsiniz. Biz öyle yaptık :).
***
Ve bir pazar miskinliğiyle güne uyandık. İlk hedef Hidiv Kasrı... ama kahvaltı 1 e kadarmış. Biz de tam 1'de orda olunca elimiz boş Moda'ya döndük. Orada bir mekanda kahvaltı yapıp Barış Manço Evi'ne gittik. Sanırım, çocukluğumun en başrol isimlerinden biridir Barış Manço.. orda çocukluk günlerime geri döndüm. Evi adım adım gezdim. Birde Adam Olacak Çocuk oldum :)
Hidiv Kasrı |
Adam Olacak Çocuk |
Sanırım 2 saatten fazla bu evde kaldım. Bu evden ayrılırken yüzümde hoş bir tebessüm vardı. Arkadaşım Seda'nın tavsiyesiyle Rumeli Çikolatacısı'nda yorgunluk molası verdik. Moda'da, Barış Manço evine yürüme 5-10dk mesafede olan bu mekan Selçuklu motiflerini taşıyan dekoratif çizgilere sahip. Sıcak çikolatası tavsiye ediliyor. Ama bana pek hitap etmediğini ifade etmem gerek. Sanırım tatlıyla aram olmadığı için beni biraz baydı. Çikolata tabağı almıştık bide ne akılsa, onlarda üstüne gelince böğğ oldum. Orada otururken ekşideki yorumları okuyup baya bi eğlendiğimi de itiraf etmeliyim. Bence isabetli yorumlar.
Günü sevgilimin abisi-yengesi ile buluşarak tamamlamak istesek de, programlar uymadığı için alternatif plan yapıp İstanbul'da en olmayacak şeyi yaptık! AVM :(. Kurtköy'deki Via Porta direksiyon kırılınca yine türk kadını çizgimi bozmadım tabisi :). Niye Üsküdar'a gitmek varken burdayız diye söylendim durdum :) Ama orda kahve içerken idrak ettiğim tek gerçek ayaklarım, ayak bileklerimdi kuşkusuz, resmen isyandaydılar! 2.5 günün çıkarımını ise gece yattığımda ağrılardan 1 saat boyunca uyuyamayınca anladım! Ama olsun be! İstanbul dinamik, yaşayan ve yaşanılası bir şehir. Ve ben bu şehri çok seviyorum... En kısa zamanda tekrarı olsun.. beni heyecanlandıran aşkıma İstanbul'uma kavuşma dileğmle :)
Sevgiler..
melek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder