Londra'daki 5. günüm..
Bu arada, İngiltere anılarımı okuyanlar bi korkacak diye düşünmüyor değilim hani!
Tatilin kötüsü olmaz da, istenmeyen gelişmeler yaşandığında, çözüm için, bulunduğunuz ülkedeki yaklaşımları gördüğünüzde hizmet anlayışını fazlasıyla anlayabiliyorsunuz.. Benim için öyle oldu..
Londra'da gezerken, oldukça fazla türkle de karşılaşabilirsiniz. Şaşırmayın Türkiye'de değilsiniz, ama türk yoğunluğu hissedilebilir bir başkenttesiniz, benim kaldığım lokasyona yürüme mesafesinde Sema Coffee bile vardı :). Ankara Antlaşması vizesi ile 5 yıl boyunca bu ülkede yaşayıp çalıştığınızda, vergilerinizi düzgün yatırdığınızda, banka hesaplarınızda belli bir para akışı da varsa, olumlu not alıp, bu ülke'de oturma iznine sahip olabiliyorsunuz.. Neyse, ben bu ülkeye nasıl yerleşilire değinmektense, orda ki hakaten bir facia olan sağlık sisteminden bahsetmeyi tercih ederim.
Ingiltere'de sağlık hizmetleri ücretsiz. Yani herkes'e hizmet veriliyor. Ilk etapta bu uygulama insan hakları açısından ele aldığınızda oldukça iyi gözükse de, sağlık problemi yaşayıp tedavi için bir hastaneye başvurduğunuzda yetersizliklerini de sıkıntılı süreçlerini de fazlasıyla tecrübeliyorsunuz.
O gün, güne oldukça güzel başladık. Otobüsten inip, Saray'a gideceğimiz hat üzerinde kokusuyla bizi davet eden waffle'cıyı da pas geçmedik. Şansa bakın Türk çıktılar iyi mi? :)
Buckingham Palace gezisinden sonra, yürüyerek önce park keşifleri yaptık.
Bu parkta birde koluma talih kuşu kondu :P
Caddeler boyu yürüyerek kendimizi Trafalgar Square üzerinde
bulunan National Gallery'de bulduk. Inan bu galeriyi daha önce gezdiği
için, galeri'nin map'ine nereden ulaşabileceğim bilgisini verip beni
kapısının önünde bıraktı. Aralarında tanındık ressamların da olduğu oldukça büyük bir resim
galerisi burası. Giriş ücretsiz.
Ben daha map'deki Van Gogh'un resiminin hagi salonda olduğunu ararken odalardan yayılan yağlı boya kokuları ile midemde garip bir hareketlilik hissettim. Resmi bulmuştum bulmasına, hatta karşısındaki taburede de abartmim midemdeki sıkıntı geçsin diye rahat 5-10dk oturdum sanırım. Ama geçmek bir yana, biraz daha orda kalsam, sanat galerisi benim midemin hareketliliğiyle farklı bir renge boyanacaktı. Birde bu galeri labirent gibi, çıkışı bulabilmek için baya bi zorlandığımı kabul etmem gerek. Allah'tan hemen yakınında umumi tuvaletler de var. Oraya koştum, mide bulantım had safhada beni soğuk soğuk terletsede hiç birşey olmadan geri çıktım. Inan'ı buldum. Durumu ona anlattım. Bu arada National Gallery'nin çıkışında ülkelere ait bayraklar beni o halimle bile etkilemeyi başardı :)
Biz, hemen ilk marketten bir soda alıp soho parka doğru yürümeye başladık. Sanırım Londra'nın çeşitli caddelerine de imza ata ata gitmişimdir :))) Soho parkın karşısında ki soho bar'da fazlasıyla nasibini aldı.
Neyse mideyi boşalttık artık rahatlamam lazım diye düşünürken. Ağrı ve sancı durumu baş gösterdi. Ertesi günde Bath'a gideceğimiz için, eve gidip dinlenmenin en iyi çözüm olacağını düşündük. Otobüse bindik yolda ben iyice fenalaşınca, yol üzerindeki Üniversite hastanesinde indik ve acilden giriş yaptık. Denzel Washignton'un İngiltere şubesi gibi bir Siyahi adamla ön kayıt yaptırdıktan sonra ilk girişim için beklemeye başladık. Sanırım 1 saat'in sonunda pratisyen bir hekim ilk kontrolü yaptı. Daha sonra dahiliye hekiminin görmesi için beklememizi söyledi. Akabinde 2 saate yaklaşan bir süre bekledik ve ne çağrılma ne bişey. Ben bekleme salonundaki sandalyelerin üzerinde bir sağa bir sola devrilmeye başlayıp sinirlerim had safhaya ulaşınca İnan gidelim yeter ne bekliyoz bakacakları yok diye dır dır etmeye başladım. Inan bize ne zaman sıra gelir diye yetkili birilerine sormaya gitti. Ne deseler beğenirsiniz? Sizden önce bir hasta daha var. Ona sıra 1 saate gelir, sonra da size. Ben gidelim boşver dedim. Tekrar sormaya gitti. Çıkabilir miyiz peki diye_? Cevap akıllara zarar :) Yetişkin insanlarsınız, kendi kararınızı kendiniz verin! Ben de bunun üzerine bir dk daha durmam hadi gidelim, uyursam ertesi güne bişey kalmaz diyip aksiyon aldım. Hakaten de öyle oldu. Yattım, dinlendim. Ertesi günde Bath'ın yolunu tuttuk. Peki bunca sıkıntıyı yaşatan neydi diye merak ediyor musunuz? onu da belirtim. Siz siz olun, yediğiniz içtiğiniz herşeyin son kullanma tarihine ilkin bir bakın. Ben birgün önce akşam yatmadan süt içmiştim. Daha sonra o süt şişesine tekrar baktığımda kullanma tarihinin 5 gün geçtiğini farkettim. Bir tam günümü bana zehrettiği aşikar!
Ama bu acı tecrübeyle birşeyi de fazlasıyla öğrendik. Size sağlık hizmetini sunuyorlar, lakin yetersiz!...
Sevgiler,
melek
Bu arada, İngiltere anılarımı okuyanlar bi korkacak diye düşünmüyor değilim hani!
Tatilin kötüsü olmaz da, istenmeyen gelişmeler yaşandığında, çözüm için, bulunduğunuz ülkedeki yaklaşımları gördüğünüzde hizmet anlayışını fazlasıyla anlayabiliyorsunuz.. Benim için öyle oldu..
Londra'da gezerken, oldukça fazla türkle de karşılaşabilirsiniz. Şaşırmayın Türkiye'de değilsiniz, ama türk yoğunluğu hissedilebilir bir başkenttesiniz, benim kaldığım lokasyona yürüme mesafesinde Sema Coffee bile vardı :). Ankara Antlaşması vizesi ile 5 yıl boyunca bu ülkede yaşayıp çalıştığınızda, vergilerinizi düzgün yatırdığınızda, banka hesaplarınızda belli bir para akışı da varsa, olumlu not alıp, bu ülke'de oturma iznine sahip olabiliyorsunuz.. Neyse, ben bu ülkeye nasıl yerleşilire değinmektense, orda ki hakaten bir facia olan sağlık sisteminden bahsetmeyi tercih ederim.
Ingiltere'de sağlık hizmetleri ücretsiz. Yani herkes'e hizmet veriliyor. Ilk etapta bu uygulama insan hakları açısından ele aldığınızda oldukça iyi gözükse de, sağlık problemi yaşayıp tedavi için bir hastaneye başvurduğunuzda yetersizliklerini de sıkıntılı süreçlerini de fazlasıyla tecrübeliyorsunuz.
O gün, güne oldukça güzel başladık. Otobüsten inip, Saray'a gideceğimiz hat üzerinde kokusuyla bizi davet eden waffle'cıyı da pas geçmedik. Şansa bakın Türk çıktılar iyi mi? :)
Buckingham Palace gezisinden sonra, yürüyerek önce park keşifleri yaptık.
Buckingham Palace |
Bu parkta birde koluma talih kuşu kondu :P
Suratımdan anlaşılacağı üzre, midemdeki ilk gergin anlar |
National Gallery |
Ben daha map'deki Van Gogh'un resiminin hagi salonda olduğunu ararken odalardan yayılan yağlı boya kokuları ile midemde garip bir hareketlilik hissettim. Resmi bulmuştum bulmasına, hatta karşısındaki taburede de abartmim midemdeki sıkıntı geçsin diye rahat 5-10dk oturdum sanırım. Ama geçmek bir yana, biraz daha orda kalsam, sanat galerisi benim midemin hareketliliğiyle farklı bir renge boyanacaktı. Birde bu galeri labirent gibi, çıkışı bulabilmek için baya bi zorlandığımı kabul etmem gerek. Allah'tan hemen yakınında umumi tuvaletler de var. Oraya koştum, mide bulantım had safhada beni soğuk soğuk terletsede hiç birşey olmadan geri çıktım. Inan'ı buldum. Durumu ona anlattım. Bu arada National Gallery'nin çıkışında ülkelere ait bayraklar beni o halimle bile etkilemeyi başardı :)
Biz, hemen ilk marketten bir soda alıp soho parka doğru yürümeye başladık. Sanırım Londra'nın çeşitli caddelerine de imza ata ata gitmişimdir :))) Soho parkın karşısında ki soho bar'da fazlasıyla nasibini aldı.
Neyse mideyi boşalttık artık rahatlamam lazım diye düşünürken. Ağrı ve sancı durumu baş gösterdi. Ertesi günde Bath'a gideceğimiz için, eve gidip dinlenmenin en iyi çözüm olacağını düşündük. Otobüse bindik yolda ben iyice fenalaşınca, yol üzerindeki Üniversite hastanesinde indik ve acilden giriş yaptık. Denzel Washignton'un İngiltere şubesi gibi bir Siyahi adamla ön kayıt yaptırdıktan sonra ilk girişim için beklemeye başladık. Sanırım 1 saat'in sonunda pratisyen bir hekim ilk kontrolü yaptı. Daha sonra dahiliye hekiminin görmesi için beklememizi söyledi. Akabinde 2 saate yaklaşan bir süre bekledik ve ne çağrılma ne bişey. Ben bekleme salonundaki sandalyelerin üzerinde bir sağa bir sola devrilmeye başlayıp sinirlerim had safhaya ulaşınca İnan gidelim yeter ne bekliyoz bakacakları yok diye dır dır etmeye başladım. Inan bize ne zaman sıra gelir diye yetkili birilerine sormaya gitti. Ne deseler beğenirsiniz? Sizden önce bir hasta daha var. Ona sıra 1 saate gelir, sonra da size. Ben gidelim boşver dedim. Tekrar sormaya gitti. Çıkabilir miyiz peki diye_? Cevap akıllara zarar :) Yetişkin insanlarsınız, kendi kararınızı kendiniz verin! Ben de bunun üzerine bir dk daha durmam hadi gidelim, uyursam ertesi güne bişey kalmaz diyip aksiyon aldım. Hakaten de öyle oldu. Yattım, dinlendim. Ertesi günde Bath'ın yolunu tuttuk. Peki bunca sıkıntıyı yaşatan neydi diye merak ediyor musunuz? onu da belirtim. Siz siz olun, yediğiniz içtiğiniz herşeyin son kullanma tarihine ilkin bir bakın. Ben birgün önce akşam yatmadan süt içmiştim. Daha sonra o süt şişesine tekrar baktığımda kullanma tarihinin 5 gün geçtiğini farkettim. Bir tam günümü bana zehrettiği aşikar!
Ama bu acı tecrübeyle birşeyi de fazlasıyla öğrendik. Size sağlık hizmetini sunuyorlar, lakin yetersiz!...
Sevgiler,
melek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder