8 Temmuz 2014 Salı

Italya Günlüğüm Vol.2 Romulus ve Remus :) ya da sadece ROME (1. Gün)

Herkese Merhaba,

Evet itiraf ediyorum! Istanbul'umdan sonra Aşık olduğum ikinci metropol ROMA!...

Gerçi bu tılsım adında da gizli.. Tersten yazın, biraz da izleyin A M O R...

Kızçemlerle ikinci durağımız bu güzel şehirdi. Kabul etmek gerekirse sevgiliyle de ziyareti son derece makbul şehir :). Büyülendim! İçinde kayboldum ve ifade edemediğim nice güzel duygulara sürüklendim.. Otele dönmek bile istemedim. Gündüzü ayrı, gecesi ayrı yaşayan bir şehir burası..

7 tepeli ROMA, seni nereden anlatmaya başlasam ki bilemedim :) Tur güzergahıma göre gideyim en iyisi :).

ROMA'da ilk durağımız;

Palatinus Tepesi, yontma taş devrine ait yerleşimlerin bulunduğu daha sonraki dönemlerde İmparatorluk konaklarının bulunduğu tepe.. Ağaçlarla dolu, esintili ve haz verici bir tepe :). Colosseum'a oldukça yakın.

Colosseum asıl adı Flavius Amfitiyatrosu. Bu görkemli yapı İmparatorVespasianus tarafından 72 ile 80 yılları arasında yaptırılmış. Bu alanda, Julius Hanedanı'nın son imparatoru Neron, halkın arazilerine el koyup kendisine altın varaklarla süslü olmasından dolayı Domus Aurea (altın ev) adı verilen bir konak inşa ettirmiş. Palatinus Tepesi'ndeki konaklarla bir bağlantı kurmak için de yapay bir göl yaptırmış. Tabiki bu durum halkı öfkelendirmiş.. "Yakarım ROMA'yı da yakarım" diyen Neron intihar edince, yerine Vespasianus geçmiş. Tabi ilk işi Neron'u unutturmak adına atılan adımlar olmuş. Ve ne yapmış, önce yapay gölü kurutmuş. Sonra da Colosseum'u halka açık bir eğlence alanına dönüştürmeye karar vermiş. Seyirci kapasitesi 55 bin olan Colosseum ilk önce tiyatro gösterilerini sunmak için yapılmış. Daha sonra gladyatörlerin dövüştüğü arena haline gelmiş. Giriş ücreti 10 euro.

Colosseum


Colosseum'dan Roma Forumunu da seyredebilirsiniz. Bu forum zamanında şehrin siyasi, ticari ve hukuki merkeziymiş. Şimdilerde sadece kalıntı olan bu yer İtalyan halkının gününü geçirdiği, toplandığı bir alandan ibaret.

Yine bu yerleşkelere yürüme mesafesinde olan Circo Massimo'yu mutlaka görün. Bu yapı Aventino ve Palatinus Tepe'lerinin arasında kalıyor.

Bizim, bu görkemli yapılardan sonraki durağımız Tur rehberimizin yanlış yönlendirmesinden dolayı Vatikan oldu. Vatikan'a tam birgün ayırmak gerektiğini o gün tecrübeledik. Sadece yarısını gezebildiğimizden dolayı, Roma'daki ikinci günümüzdeki ilk durağımız yine Vatikan'dı. Bu nedenle Vatikan'ı ayrıca anlatmak isterim. Kısacası, Roma'daki gezilerimizle devam etme niyetindeyim :)

Bir sonraki durağımız meydanları ile de meşhur olan bu şehirden büyülendiğimiz birkaç meydanı ve Melekler ve Şeytan'ları okuduysanız şayet o hikayenin başladığı yer olan Pantheon oldu :)

Navona Meydanı, Campo dei Fiori ki benim görmek için sabırsızlandığım bu meydana oldukça yakın. İmparator Domitian halkın sempatisini kazanmak için 33 bin kişilik bir yarış alanı yaptırmış. Meydanın etrafında binalar stadyumun sıralarının üzerine inşa edilmiş. Barok dönemin en güzel örneklerinden biri kesinlikle ;). Ortasında mimar Bernini'ye ait dünyanın dört büyük nehrini simgeleyen çalışması ve iki yanında da çeşmeler var. Günün her saatinde oldukça hareketli. Sokak ressamları ve karikatüristleri ile dolu ayrıca. Birde birden çok kafe ve lokanta mevcut. Ama tavsiyem bizim gibi öğlen saatlerinde burayı ziyaret etmişseniz meşhur Roma dondurmasını tatmanız. Doğru adrestesiniz, meydanda Giolitti de var :)...







Venedik Meydanı ve Vittorio Emanuele Anıtı..
Roma'da İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulu bir şehir ve ilk kurulduğu yer Palatinus Tepesi.. Palatinus'ya Venedik Meydanı'nın önünden geçerek gidiliyor. Bu bina zamanında Papa'ların konağı olarak kullanılmış. Sonra Venedik devletinin elçilik binası olarak hizmet vermiş. Faşizm dönemindeyse Mussolini'nin karargahı haline gelmiş. Bugün sergi sarayı olarak kullanılmakta. Bu binanın önünde göze batan bir başka eserse, anıtsal Vittoriano yani İtalyan Birliğinin kurulmasına büyük hizmetleri olan Savoy Kralı Vittorio Emanuele Anıtı yer alıyor.



Melekler ve Şeytanlar Kitabını Hatırlayalım mı? Pantheon!
M.Ö. 27 yılında bütün Tanrılara şükretmek amacıyla Augustus'un damadı tarafından yaptırılmış. 43m çapındaki kubbesi ve ortasında tek ışık kaynağı olan Roma Mimarisinin bir başka harikası olduğu şüphesiz.. Bugünlere gelebilmesi ise, Papa tarafından Meryem Ana'ya adanmış bir kiliseye çevrilmiş olması.. Giriş ücretsiz.








 
Biz bi hayli yorulduk. Ordan oraya koşuşturmacalı ilk günümüzün son durağı görmek için sabırsızlandığım Giordano Bruno'nun yakıldığı meydan Campo dei Fiori'ydi. Bulmak için baya bi map üzerinde çalıştık. Birden fazla kişiden rotasyon bilgisi de aldık. Aslında defalarca yakınından geçmişiz. Kızlara, haydi haydi bekleme yapmayalım nağmelerimi bugün gibi de hatırlıyorum. İyiki de bulmuşuz bu güzel meydanı :). Sadece benim için izlediğim Giordana Bruno'nun yaşamını konu alan bir tiyatro temsili olmaktan da çıkmış oldu.. Gerçi itiraf etmem gerekirse Durukan Ordu'yla hayat bulan bu şahsın hikayesi o gece bu meydanda tavan yaptı. Akşam yemeğimizi de bu meydandaki restarontlardan birinde yedik. Gerçi o da ayrı bir hikayeydi. Aylin'in pazarlık yaptığı mekana gitmeyip hemen yanındaki mekanda oturup siparişlerimizi verdikten bir müddet sonra ne deseler beğenirsiniz :). Mutfakta kaza çıktı, sizi başka biryere yönlendirsek :) ahahahahaha sanırım Aylin'in ahı tuttu :). Campo dei Fiori, Roma kalıntılarının üzerine kurulmuş binaların, Orta çağ hanlarının ve Rönesans konaklarının birarada bulunduğu cıvıl cıvıl bir semt :). Meydanın ortasındaki Bronz heykelse, kiliseye aykırı düşüncelerini açıkladığı için bu meydanda diri diri yakılan Giordana Bruno'nun heykeli.


Rahip Filozof Giordano Bruno


Bir İtalyan klasiği makarnam :)


Evet Roma'daki ilk günümüz oldukça hareketli ve güzeldi. Metro ile bircok lokasyona ulasabilirsiniz. Ancak, Roma'daki tarihi mekanlar yürüme mesafesinde olduğu için bu şehri yürüyerek gezmenizi öneririm. En kısa zamanda Roma'daki ikinci günümüze ait anılarımla geri gelecem.

Sevgiler

melek

5 Temmuz 2014 Cumartesi

Italya Günlüğüm vol.1 POMPEII ve NAPLES

Herkese Merhaba,

Bu yıl oldukça yorulduğum bir gerçek, ve hala uzun soluklu bir tatile de çıkamamışken, geçmişe dönüp beni heyecanlandıran bir tatil güncemle birazcık kafamı uzaklaştırmam sanırım süper olacak :)

Uzundur yazmayı planlayıp fırsat bulamadığım Italya tatilimi nihayet kaleme alabiliyorum. Italya tatilimde birden fazla şehir görme fırsatım oldu. Sıkıştırılmış bir paket tur gibi adeta, ancak bu serüven oldukça hareketli ve eğlenceliydi. Ilkkez kız arkadaşlarımla çıktığım Avrupa seyahatime birçok anı da sıkıştırdım. Hadi o sayfaları birlikte aralayalım...

Ilk gün;

NAPOLI (NAPLES)

Istanbul Atatürk Havalimanından iki saatlik bir uçuşun sonunda Napoli Havalimanına indik. Burdaki pasaport kontrolleri Ingiltere'dekinden biraz daha farklı. Pasaport kontroldeki görevliler, pasaportunuzu alıp vize sayfasını kontrol edip hemen kaşeliyo, ziyaret amacına pek takılmadıkları aşikar :) ardından size "CIAO" diyip gülümsüyorlar sıcak bir millet olduklarını ilk dakikada hissediyorsunuz. Tavsiyem, bu ilk intibaya sizde nezaketen "GRAZIE" diyerek karşılık verin.

Italya tatilimizde paket tur aldığımız için şehir gezileri genelde panaromik tur şeklinde oldu. Turun avantajı şehirler arası geçiş ve kalacak yer açısından tercih edilebilir nitelikte. Ama size tavsiyem, ekstra turları almamanız. Bizim gibi, ilk işiniz turist infoları bulup bir map edinmeniz. Zaten görülmesi gereken yerleri işaretliyorlar. Gezilecek yerler genelde yürüme mesafesinde olup, uzak olan yerlere de trenle ya da otobüsle gidebiliyorsunuz.

Napoli, Roma ve Milano'dan sonra 1.5 milyon nüfusuyla 3. büyük şehir. Şehir Türkiyeyi anımsatan manzaralarla dolu. Yabancılık çekmeyeceğiniz kesin :)
 
Başlıca görülmesi gereken yerler arasında; Castel Nuovo, San Carlo Opera Binası, Ulusal Arkeoloji Müzesi, Palazzo di Capodimonte, Vomero ve Caserta Kalesi var. Şehrin en eski kilisesi 324 yılında yapılan Santa Resituta. Napoliye Roma'dan hızlı trenle 2.5 saate gidilebiliyor.




Napoli ayrıca Pizza'nin da anavatanı. 1889 yılında Kraliçe Margherita için özel bir lezzet olarak yapılan pizza Italya bayrağının renklerini oluşturuyor. Domates, fesleğen ve mozzarella kombinasyonunun müthiş buluşması.. En iyisini Da Michele de yiyebilirsiniz.. Pazar günleri kapalı olduğuınu unutmayın :). Şayet bizim gibi pazar günü bu şehri ziyaret etmişseniz, o zaman diğer alternatif Di Matteo ;)









POMPEII

Napoli'de panaromik şehir turundan sonra turdan ayrılıp şehrin içinde kısa bir turlamanın ardından ilk soluğu görmeyi planladığımız Pompei'de aldık. Pompei, Napoli'ye 25km mesafede. trenle yaklaşık 45dk da gidilebiliyor. Pompei 20 bin kişinin yaşadığı şarap ve balık ihraç eden bir şehirmiş. 24 ağustos 79 yılındaki patlamada şehir 2 bin yaşayanıyla beraber lavlar altında kalmış. Bu antik kentin en önemli özelliği ise, birçok yapının dimdik ayakta kalabilmesi kesinlikle.. Şehirdeki meydanlar, tapınaklar, tiyatro, hamam, çeşmeler, zengin Romalıların villaları inanılmaz iyi durumda. Meşhur "dikkat köpek var" mozaiği ise eski yaşamlara ışık tutan örneklerden sadece biri. Pompei'de en ilginç yer ise genelev. Müşterilerle çalışanlar arasında dil problemi çıktığı için, duvarlara pozisyonlar çizmişler. Müşteri isteğini duvardaki pozisyonu göstererek belirtiyormuş :) Pompei'ye giriş üzreti 10 euro. Nisan-Ekim ayları arasında giriş 09:00- 18:00 arası, diğer aylarda 15:30' a kadar açık. Yaz aylarında ziyaret edecekseniz Efes gibi olduğunu gözönünde bulundurmanızda fayda var. Çok sıcak ve kaçacak yer yok. Biz gezerken sıcaktan baya yorulduk. Rahat bir yürüyüş ayakkabısı, su ve şapka olmazsa olmaz!


































Kısa Notlar:
Napoli, Mafyanın da başkenti. Bu şehirde hırsızlık en gözde mesleklerden biri. Özellikle toplu taşımaların olduğu yerlerde kendinize ve çantanıza sahip olun :) Yanınızda fazla para bulundurmayın. Gün içerisinde, transfeler, tarihi mekan ziyaretleri ve yemek için ortalama 50 euro fazlasıyla yeterli oluyor. Tabi alışveriş çılgnlığınız yoksa :) Birde pasaportunuz gibi değerli eşyalarınızı otelde bırakmanızda fayda var ;) benden söylemesi...


Bol eğlenceli ve seyahatli günlere..

Ikinci durağımız Roma yazımla buluşmak üzere.

Sevgiler,

melek

3 Temmuz 2014 Perşembe

Hadi Gelin Alkali Beslenelim!

Merhaba,

Sagligin onemini vurgulamaya calisirken, bunu yapabilmenin temelinde dengeli ve saglikli beslenme ilk başı çekiyor. Bunun yanında, kaliteli yasam metedolojisini benimsemek, spor vb. etkinliklerin yasam sekline donusmesi de sart. Ozellikle, son 1 ayda basimizdaki adini tuketmekten hoslanmadigim sureci yasarken, yine nette yaptigim arastirmalar da ve yakin cevremin ogutledigi birseye dikkat cekmek istedim.

Kanserden ve bircok hastaliktan korunmak icin, ya da hastalik surecini yasayanlarin, beslenme aliskanliklarini degistirmesi sart! Ozellikle kanser vakasinda asidik beslenmeden uzak durulmali. Tedavi surecinde ve tedavi sonrasi seklinde beslenmeler icin ozel diyetler uygulanmali. Kanserin dostu gidalardan mumkun mertebe uzak durulmali. Bize dost, kansere dusman olan, "Alkali beslenme diyetlerine" gecilmeli hatta bu beslenme seklini hayatimiza entegre etmeliyiz..

Tabiat ananin nimetlerine goz atin...

ve

Ictiginiz suyun pH ve mineral degerini yukseltmek icin Alkali besin takviyesi alin.. Eczanelerde bulunan bu gida takviyesinin yaninda, pH seviyesi olcebileceginiz aparatlari da istemeyi unutmayin. Icme suyunuzun
oncesi ve gida takviyesi sonrasi pH degerlerini basit bir testle görebilirsiniz ;)




Birde net bulgularından birkaçını aşağıda veriyorum, gözatmanızda fayda var ;)

http://alkalidiyet.com/konular/alkalidiyet-ve-besmenme/
http://www.nutrishop.com.tr/ALKAZONE-nutrition?product_id=1789
www.kuraldisidergi.com/4934/kanseri-yenmek/
http://kanserledans.org/

Saglikli gunlere..

Sevgiler,

melek



2 Temmuz 2014 Çarşamba

Metastaz...

Merhaba,

Boyle bir konu hakkında değil konuşmak, yazmak bile aklımın ucundan geçmezken, başa gelince bazı haller bilinçlendirmek adına kaleme almaya karar verdim.

Yaklaşık 5.5 yıl önce, tesadüfen hatta şansa erken teşhis edilen meme kanseri vakası, en değerlilerimden birinin başına gelince, sürecin ne kadar sancılı ve üzerine dikkatle durulması gereken bir husus olduğunu yaşayarak tecrübeledim! Ancak, olayın üzerinden geçen bu süreçte göz ardı edilen en önemli hususun, kontrollerin aksatılmaması gerektiğine de "Metastaz" teşhisi konulunca birkez daha üzülerek vakıf oldum.

Adını tüketmek bile insanı hüzne sürükleyen bu hastalık için en dikkat gerektiren şey kuşkusuz rutine binen kontroller.. Yıl içerisinde bellirli periyotlarla yapılan kemik sayımı, sintigrafi, kan tahlileri, çoklu organ taramaları vb. tetkikler hayat boyu devam etmeli KESINTISIZ!!! Ki, bir doktor kazası olarak da telafuz edilecek bir hatayı şimdilerde yeniden yaşıyoruz.. Bilirim ki herşey Allah'tandır. Ancak, tedbirsiliğin çıktısı mıdır (?) bu, sorusunu sormadan da edemiyorum.

Insan bedeninin birkez yaptığı bu elim kaza, ki kontrolsüz hücre bölünmesi olarak da ifade edilen Kanserden maalesef kesin kez kurtuluş yok diye düşünüyorum! Bu sürecin başında hastanın en önemli ilacının Moral olduğu bir gerçek. Bunun yanında hastalığın seyrine ve fazına bağlı operasyonlar bu hastalıktan kurtuluş için yapılması gereken en önemli adımlar. Hatta destekleyici ve tedbir amaçlı hastalara önerilen Kemoterapi ve Radyoterapi seansları. Ancak, az önce de ifade ettiğim hayat boyu devam etmesi gereken tetkiklerin aksatılması bazı riskleri de doğuruyor. Biz, tam da böyle bir süreci yaşıyoruz.

Hastaya tedbir amaçlı uygulanan kemoterapi seanslarının vücuttaki etkileri yaklaşık 3 yıl sonra kalmıyor. Birde rutine binen tetkiklerde herşey düzgün gidiyorsa yani kuşku uyandıracak bir veri yoksa, Bu kişinin, bu hastalığı yaşamayan biriyle eşdeğer olarak değerlendirileceği anlamına geliyor. Bizim onkoloğumuzun da yorumu bu yöndeydi.

Ancak, vücudun zayıf kalacağı periyotlardan, ki gebelik süreci gibi, uzak durulması da gerekiyor kanaatimce. Çünkü gebelik süreci, doğumdan sonraki emzirme süreçlerinde de bu hastalığı yaşamış birine detaylı tetkikler maalesef yapılamıyor. Ya da kişinin iradesine bu tetkikleri yaptırıp/yaptırmamak bırkılıyor. Ki biz kadınlar, en güzel duygu olan anneliği, kendimizden bedenimizden maalesef bi haber yaşıyoruz. Tüm dünyamız dünyaya getirdiğimiz pembe yanaklı minikler oluyor ve onların sağlıklı bir hayatı olsun diye kendimizden feragat ediyoruz. Iste tam da böyle bir süreçte patlak veren bir durumdan aylar belki de yıl eden bir sürecin sonunda anlam verilemeyen sorunlar baş gösterdiğinde haberdar oluyoruz. Alarm durumuna geçiyoruz!

Meme kanseri, ilk olarak kemiklere metastaz yapıyor, ilerleyen vakalarda Akciğer ve Karaciğere yayınım yaptığını da son zamanlarda yaptığım araştırmalarda okudum. Kemiklere oluşan metastazın da evreleri var. Bunlardan biri de bel ve kalçada oluşan ağrılar. Ki kişi ilk etapta bunu bel fıtığına benzetip maalesef çareyi yanlış yerlerde arıyor.

Böyle bir süreci yaşamış kişinin, bu şekilde şikayetleri başlamışsa,  tüm tetkiklerini ve kontrolünü yapan onkoloğuna danışması çok büyük bir önem taşıyor. Kişiyi en doğru değerlendirecek kişi onunla birlikte o süreci, hastanın geçmişini bilen kişi oluyor. Bu nedenle tedbiri elden bırakmayın!

Kemik metastazlarında, kemiklerdeki durumun da çok iyi değerlendirilmesi şart. Organlarda bir oluşum yoksa, yakınıma uygulanan tadavi süreci gibi bir dönem başlıyor. Tedbir ve organları korumak adına ilk olarak Kemoterapi uygulanıyor. Sonra kemiklerdeki yayılımın yoğunluğuna göre Radyoterapi seansları başlıyor. Birde kemiklerin güçlendirilmesi için Hormon tedavisi ek olarak veriliyor.

Şimdilerde düşündüğüm tek şey sadece sağlık! Ne kadar da önemli değil mi? Tek dileğim biriciğimin ikinci kez bu hastalığı yenmesi sadece...

Inşallah tedavisi sorunsuz ve başarılı geçer.. Bu günlerde ihtiyacımız olan tek şey inanmak, dua etmek ve doktorların, bu tedaviyi uygulayan uzmanların bu işi düzgün yapabilmesi sadece..

Sağlık dolu günlere..

Sevgiler

melek


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...